7-8 Mart'ta Diyarbakır'da yapılan “Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı”, bir dönüm noktası olacak gibi.
Bu kadar farklı kesimin bir araya gelmesi... Bu kesimlerin düşüncelerini iki gün boyunca sorunsuz bir şekilde dile getirmeleri... Sorunun çözümü yönünde güçlü bir sonuç bildirgesinin hazırlanabilmesi... Daha önce böylesi görülmedi.
Orada sorunun üzerine cesurca vararak çözümde söz sahibi olma talebi ve bu talep doğrultusunda bir çözüm çerçevesi hazırlama özgüveni vardı.
Birinci gün daha çok durum tespiti konuşmaları yapıldı, ikinci gün değerli hocalar tarafından çözüm önerileri ifade edildi. Ne durum tespiti yapılırken kimse “Bu nasıl tespit?” diye bağırdı ne de çözüm önerileri dile getirilirken “Bu, bu benim önerim olamaz!” diye karşı çıkanlar oldu.
Özellikle ilk günün akşamında sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin görüşlerini özgürce ifade ettikleri oturum, gerçek anlamda bir toplum konseyiydi. Orada en aykırı görüşler bile hürmetle dinlendi, en zıt sesler bile kesilmedi.
Birbirini dinleyebilme, birbirine katlanma... Çözüm, bundan başka nedir ki?
Ümmet, bu olgunluğa gerçekten muhtaç...
İslam dünyasında nice yıldır böyle bir olgunluk görülmedi. Birkaç yıl önce Balkan Müslümanlarını konu alan bir sempozyuma katılmıştım. Farklı ülkelerden Müslümanların en küçük serzenişleri bile gönül kırıcı itirazlara yol açabiliyordu.
Burada o itirazlara asla yer yoktu.
Bugüne kadar belki hiçbir siyasi konferansa katılmayan tarikatlar dahi, temsilcilerini göndermişlerdi, onlardan selamlama konuşması yapan da oldu. O nur yüzlü insanların memnuniyet ifadeleri ve duaları büyük bir gelecek için başlı başına bir umuttur.
Tertip komitesi, uzun süren hazırlıkların semeresini alırken en küçük bir yorgunluk belirtisi göstermiyordu. Kargaşa namına hiçbir şey yoktu, her adıma düzen hakimdi.
Bunu başaran İslamî kesimler, bundan sonra muhatap alınmak istemeseler bile muhatap alınacaklar, sorunun dışında kalmak isteseler de kalamazlar.
Medya bu çalıştayı görmedi çünkü medyayı kontrol eden güçler, İslamî kesimleri Kürt sorununun dışında tutmak istiyor. Hâlâ onların zihin dünyasında İslamî kesimler, muhalefet olacak güç bile değil, “siyaset dışı” unsurdur.
İslamî kesimlerin siyasi alana el atması onları endişelendiriyor, ürkütüyor; onlar açısından bir kural ihlali, bir tür isyan gibi görülüyor. Siyaseti, halkı diledikleri gibi yönlendirmek, idareyi diledikleri gibi paylaşmak için kendileri ile bağlı oldukları dış güçler arasında bir oyun olarak görüyorlar. İslamî kesimin bu oyunu bozma ihtimalinden rahatsız oluyorlar.
Bugünden sonra o rahatsızlığa katlanmak durumundalar, bunun başka yolu yok. Kürt halkının tamamına yakını Müslümandır. Bu halkın sorunlarını konuşmak en çok İslamî kesimlere düşer.
Bu halk gibi inanmayanları, bu halk gibi yaşamayanları “Kürt halkının temsilcisi yapma” girişimi eninde sonunda duracak; bu halk özüne dönecektir.
İslamî kesimler, meselenin içinde yer aldıkça halk, Kürtlükten söz eder görünüp gerçekte sosyalist talepleri dile getirenlerin hedeflerini de anlayacak ve onlardan yüz çevirecektir.
İslam aleminde solun halk desteği yüzde beşin çok altındadır. Kürt halkının önemli bir kesiminin hâlâ gerçek anlamda okuryazar olmamasının da etkisiyle bu oran bizde hadi yüzde sekiz olsun. Bundan fazlası dış güçler etkisindeki bir medya hilesidir.
Bu hileyi aşmak sanıldığı gibi zor değildir.
Pazar günü çözüm önerilerinde Mehmet Emin Yıldırım, Mehmet Göktaş, Emin Güneş, Müfit Yüksel Hocaları televizyonlarından dinleyen pek çok kişi şimdiden ikna oldu.
Çalıştayı duyurmak istemeyen medyanın korkusu onların sayısının artması ve kaç yıldır Kürt ulusal solculuğu üzerinden yaptıkları yatırımın boşa gitmesidir.
Bazıları çalıştayı, çalıştaya davet edilmeyenlerden dinlemek isteyecek kadar şaşkın... Onların bir bölümü bizzat dindar bile olsa zihin dünyasında “İslamî kesimler hâlâ böylesine ciddi konuların çok uzağında dursalar iyi ederler” düşüncesi var.
Ama görüldüğü üzere İslamî kesimler, sorunu hem konuşuyor, olgunlukla tartışıyor ve bu ülkede herkesin altına imzasını atacağı öneriler sunabiliyor.
Dillerimiz ayrı ama düşüncelerimiz de gönüllerimiz de birdi. Çözümün sırrı buradadır, bu olgun İslam kardeşliğindedir.
Bu olgunluk iyi tahlil edilirse çözüm umudu değil, çözümün ta kendisidir.