İstanbul Büyükşehir seçimleri iptal edildi. 23 Haziran’da İstanbullular tekrar sandık başına gidecekler.
Daha önce seçim sonuçları tartışıldı, şimdi de Yüksek Seçim Kurulu’nun seçim kararı tartışıldı/tartışılıyor. Kararın 4’e karşı 7 oyla alınması tartışmaların dozajını biraz düşürse de kararı içine sindiremeyenler tabii olarak vardır, olacaktır.
Gelinen noktada partilerin seçime odaklanmaktan başka seçenekleri olmadığına göre, eğilim de o yönlü olacaktır.
Yenilenen seçim çalışmalarının Ramazan ayına denk gelmesi bu konuda olması gereken hassasiyeti akıllara getirdi.
‘Evveli rahmet ortası mağfiret ve sonu cehennemden kurtuluş’ olan bu ayın hürmet ve kıymetine riayet tabii ki önemlidir.
Gündüzü oruç, gecesi namaz/ibadetle tezyin edilmesi gereken bu aya gereken ehemmiyetin verilmesi, bir anlamda gereksiz ve yersiz tartışmalardan uzak durmakla mümkün olabilir.
Ayrıştırıcı ve ötekileştirici dilden uzak, herkesin “Ben oruçluyum” edasıyla bir seçim çalışması içerisinde olması elbette ki matlup olandır. Ramazan’ı gözeterek siyasi çalışmalarımızı şekillendirebilmeliyiz.
Toplantı odalarında veya meclis kürsülerindeki içecek servisleriyle, “Oruçlu olmadıklarını” adeta höykürenlerin de, “Ben oruçluyum” diyene saygı göstermek gibi bir mecburiyetleri vardır, olmalıdır.
Aslında Müslüman memlekette bu ehemmiyet sadece bir ‘yarış’ seansı için de kendini göstermemeliydi. Sokağıyla, ekranıyla, afiş ve ilanıyla bu saygı kendini her alanda hissettirmeliydi.
Ramazan ayında dini programların yayın akışına eklenmesinin ötesinde, başka hiç bir değişikliğin olmaması da Müslüman halka saygısızlığın, onu umursamazlığın bir göstergesi olsa gerek.
Müslümanların oruç farkındalığıyla, diğer zamanla nazaran biraz daha fazla kendilerini ‘korumada’ oldukları bir zaman diliminde bunu anlamamak, görmezden gelmek ve ona göre tavır geliştirmemek saygısızlıktır, nezaketsizliktir.
Sunucusundan programcısına ekran ahlakı noktasında yılın 11 ayı için bir arpa boyu yol almadığımız hatta belki gerilere gittiğimiz zaten ortada, ancak 11 ayın sultanı Ramazan için bir şeylerin değişmesi gerekmez miydi?
Saygı, karşıdakini gözetmektir. Hassasiyetleri hesaba katmadır, saygı. Hiç kimsenin Müslüman memlekette, sınırları zorlayarak, bırakın azınlığın, çoğunluğun orucunu, namazını, değerlerini yok saymaya hakkı ve haddi olmamalıdır. Burada değerleri hiçe sayan güruha belki fazla bir şey söylemenin faydası olmaz. Ancak ahali hassasiyeti ile seçtiklerinin hassasiyetten uzak eğilimlerinden doğan sonuç, tezat oluşturuyor. Ve bu da manevi değerleri dejenere ediyor, yıkıyor, bozuyor. Bugün hükmedilen yayın kanallarında bile bu hassasiyetlerin gözetilmediğini görmek, hassasiyetten uzak olmanın açık göstergesi olsa gerek.
Onun için diyoruz ki; bu Ramazan’ı vesile ederek, değerlerimizi korumanın, dinî ve ahlaki kriterlerimize riayet etmenin gayreti içerisinde olabiliriz.
Bu Ramazan’ı vesile kılarak; siyasetimiz, ekranımız, sokağımız, reklam ve afişimizle ilgili yüksek değerlerimize uygun bir revizyon içerisinde olabiliriz. Bu da bu Ramazan’ımızın farkı olsun!
Bunu yapmak zor değil; yeter ki o iradeyi ve “eğilim”i ortaya koyalım!
Silm ve selam ile...