Bir şeylerin zararlı, noksan, kusurlu, yanlış, sapmış, dağınık, yetersiz, atıl, malül, mefluç, eski, ölü, yıkık ve çarpık olduğu yerde, gelin şu durumu biraz düzeltelim manasındaki “Evet”; değişimi, yeniliği, dinamizmi, arayışı, girişimi, yürüyüşü, harekete geçmeyi, mücadeleyi, ıslahı, inşayı, tamiri, ilerlemeyi, uyanışı ve revize olmayı anlatırken, “Hayır” ise, ancak statükoculuğu, eylemsizliği, pasifliği, cesaretsizliği, risk almamayı, bırak dağınık kalsın tavrını, çözümsüzlüğü, taassubu, inatçılığı, bananeciliği, duyarsızlığı, vurdumduymazlığı, ihmalkârlığı ve boşvermişliği anlatır.
Varlık aleminde sürekli tekamül ve değişim esas olduğuna göre hayır cephesi maça bir-sıfır yenik başlamış oluyor. Adeta, soğuğu, karı, buzuyla, kış hiç gitmesin, mevsim değişmesin, biz baharı istemiyoruz o yüzden hayır diyoruz gibi ağır bir yüke talip oluyorlar.
36 padişahla, 600 yıl yönetilen 20 milyon kilometrekarelik Osmanlı'dan sonra, kurulduğu günden bu yana, sürekli asker, bürokrasi ve yargının vesayetine boyun eğdirilmiş, sekiz tane darbe ve muhtıra görmüş, 93 yılda 65 defa değişen hükümetlerinin 13 tanesi de zor bela koalisyonlarla kurulmuş tuhaf bir düzenin değişmesine karşı olmanın akıl ve mantıkla izahı da zordur.
Özellikle de 15 Temmuz'dan sonra her şey eskisi gibi olsun demek de toplumda doğal bir nefretle karşılanmaktadır. Batılı ülkelerin bütünüyle darbeden yana oluşlarını, sonraki alaycı ve aşağılayıcı tutumlarını, açıktan yürüttükleri hayır kampanyalarını ve tehditlerini de bunun üstüne koyduğunuzda, bahse konu 18 maddenin ne olduğu hiç bilinmese bile, hayır demeyi her açıdan sorunlu hale getirmiş olmaktadır..
“Yok onlar ‘hayır' diyorlar ki, etki, tepkiyi doğursun ve böylece ‘evet' oyları daha çok çıksın” türünden yorumlar da, patolojik bir bozukluğa işaret etmektedir.
Üstelik, 2007 yılında yüzde 68,9'luk evet oyu ile kabul edilen, cumhurbaşkanını halkın seçmesi ile ilgili referandumdan sonra bu ikinci oylamanın yapılacağı belliydi. Bu nedenle 16 Nisan referandumunu tek başına düşünmek de doğru değildir.
Dolayısıyla bu referandumun da devamı gelecektir. Çünkü tepeden inme kurulan rejimin fay hattı, yine aynı yerden kırılmıştır ve taşlar yerine oturuncaya kadar halkın önüne sandıklar konmaya devam edecektir.
Kendisini bu devletin sahibi gören parti de, yaşam tarzıyla beraber, arılı, atlı, güvercinli partiler gibi gelecekte nostaljik bir anı olarak hatırlanmak üzere tarihin mezarlığına uçup gidecektir.
Ha, gönül isterdi ki, bu referandum öyle bir iki maddesi dışında formaliteden ibaret olmasın, tüm pürüzleri traşlasın, motoru yenilesin, tabulara dokunsun, totemleri kaldırsın, farklılıkları fark etsin, millete giydirilen deli gömleğini çıkarıp atsın, yüz yıllık hokkabazlığa, maskaralığa son versin, halkın kendisiyle, imanıyla, Kur'an'ıyla, camisiyle, âlimleriyle, tarihiyle, kültürüyle tamamen barışsın ve kendine gelsin..
Bizim ne istediğimizden ziyade Hakk'ın ne istediği önemlidir o da meydandadır. Bugün esen rüzgarı artık durduracak bir güç yoktur. Evet oyları öyle sandıkta durduğu gibi durmayacak ve bir dizi hesaplaşma daha isteyecektir, bunu ne küresel şaklabanlar ne de avare borazanlar engelleyebilecektir.
Bu cemre, şu yorgun diyarın sakinleri, yüz yıldır gördüğü akıl almaz zulümlere İslam adına sabredip direndiği gün havaya, milyonlarca muhacire, ensar olduğu gün suya ve bedenlerini uçak ve tanklara siper ettiği gün toprağa düşmüştü zaten.
Heyhat ki ne heyhat, bırakın kasıtlı hayır'ları, kimi meşkuk evet'ler bile, âlimlerin mürekkebi, gazilerin alın teri ve şehidlerin kanlarına doymuş bu aziz sefinenin sahil-i selamete çıkmasına mani olamayacaktır.
Bir evet'le bahar gelmez, gelse de yine o bahar bizim değil başkasınındır demek, üzerine bastığımız mekânı teslim etmek gibidir.
Eğer bu memleket için birlikte bedel ödenmişse, öyle bad-ı heva, hoyrat ellere bırakmakta da hayır olmasa gerektir.