Suriye iç savaşının, bölgesel daha büyük savaşa tahvil edilme planı olduğunu öteden beri söyleyedurduk. Zaten kabataslak ve muğlak olarak var olan mezhebi, siyasi ve ekonomik bloklaşmalar Suriye savaşı üzerinden çok daha net haritalara dönüştürüldü.
Başını Suud Hanedanı'nın çektiği içine Mısır'ı da aldığı Körfez Bloğu tamamen israil ve ABD projelerine amade olmuş durumda. Batının aklı petrodolarlar ile birleşince ortaya muazzam bir güç çıkıyor maalesef.
Bir başka blok ise İran'ın başını çektiği blok. Belki de bütün dış baskı ve bastırmalara rağmen İslam aleminde en güçlü blok yine bu bloktur. İran; Irak, Suriye, Yemen, Bahreyn, Lübnan hatta Pakistan ve Afganistan gibi ülkelerde oldukça etkin ve belirleyici aktördür. Hatta Suud'ta bile iç siyaseti etkileyecek bir nüfuzu vardır. Batı bloğuna karşı da çok güçlü duruş sergileyebilen bir güçtür. En örgütlü ve organize bloktur. Özellikle silah sanayinde oldukça mesafe almış durumda. Bir başına bu blok, uzun bir savaşı taşıyabilecek kapasitededir.
Üçüncü blok ise başını Türkiye'nin çektiği, duracağı yeri çok netleştirmemiş askeri açıdan güçlü bir bloktur. Batıdan gördüğü ihanetin çılgına çevirdiği, yüz yıllık batı aşısının inşa ettiği toplumun getirdiği handikaplarla boğuşan, ne tam doğuya dönebilen ne de batıdan kopabilen kararsız bir ülke.
Son yıllardaki çabası daha ziyade hem doğuda hem de batıda ”sağlam bir kimlik” elde etme yönündedir. Müslüman dünyanın liderliğine soyunan, ancak hem iç hem de dış problemlerin bu kimliğe mani olduğu gelgitler süreci yaşıyoruz. Gah milliyetçi damarını oldukça besleyen, gah ümmetçi damarını da kabartan ikilemler, kafaları oldukça karıştırmış durumda. Bu nedenledir ki Türkiye arzuladığı “lider ülke” konumunu pekiştiremiyor. Uzakdoğu ve Afrika Müslümanlarını ise ancak Ortadoğu'da oluşacak güçlü bir birliktelik harekete geçirir. Genellikle “etkisiz eleman” rolünü benimsemiş durumdalar.
İslam alemindeki bu bloklaşmalar dışında, her bir ülke kendi içinde çokça iç bloklaşma/çatışma/sürtüşme problemiyle uğraşıyor.
İşte tam bu tabloda bir bloklar arası savaş çıkarılmak isteniyor. Hatta Fransa Cumhurbaşkanı Macron bir savaşın çıkacağını açık açık söyledi. Adeta bir yerde bir düğmeye basılmış ve bu düğmenin kablolarının bağlı olduğu adamlar kaçınılmaz bir savaşın senaryolarına önce zihinleri alıştırmak, sonra da devletleri inandırmak için sözüm ona dahiyane analizlerde bulunuyorlar. Her kim ki çıkarılması batılılarca planlanan bir savaşa olumlu malzeme oluyorsa bilin ki onlar bu savaşa odun taşıyan “vazifedar” adamlardır. Bunlar bazen çok “yakında” duruyor olabilirler. Bu sizi yanıltmasın.
Unutmayın ki bir İranlıyı, bir Arabistanlıyı, bir Filistinliyi, bir Türkiyeliyi öldürmenin bir Siyonist'i öldürmekten daha elzem olduğu fikrinin zerk edildiği İslam Coğrafyası'nda çıkacak bir bloklar arası savaşın tahribatları yanında Suriye küçük bir numune kalacaktır. Bu savaşa bulaşmayan zarar görmeyen ülke kalmayacaktır. Büyük ve onarılmaz yıkımlara sebep olacaktır. Bütün coğrafyayı elli yıl geri götürecektir. Bir yüz yıl daha kimse belini doğrultamayacaktır.
Bu savaş çıktıktan sonra ah-vah etmenin kimseye faydası olmayacaktır. Herkes bir taraf belirleyip karşı tarafın vahşetini anlatmaktan başka bir iş yapamayacak. Kazananı da olmayacak. Suriye yeterince bize ders olmadı mı Allah aşkına. İslam aleminin geleceğini sapkın Suud hanedanının eline bırakmamalı.
Bu savaşı engellemenin en iyi yolu, israil/Batı bloğunun karşısındaki duruşuyla birbirine en yakın İki ülke olan İran ve Türkiye'nin milli menfaatler ekseninden çıkarak ortak irade beyan etmeleriyle mümkün olur. Aksi halde içine Mısır'ıda aldıkları Körfez Bloğu'nu İran Bloğu'yla savaştırmayı ve Türkiye'yi de bir şekilde dahil etmeyi kafaya koymuşlar. Şartlar hazır, plan hazır, para hazır, adamlar hazır. Bu planı ancak Türkiye ve İran bozabilir.
Tarihimizi de talihimizi de değiştirin artık.