Tam bir yıl geçti. Sanki dün gibi… İnsan ömrü ne kadar da hızlı geçiyor. 15 Temmuz darbe girişiminin travması hala devam ediyor. Bu girişim bir milat olarak kabul ediliyor. Gelecek yıllarda da hep konuşulacak. Tıpkı konuşulan 12 Eylül ve 28 Şubat hamleleri gibi. Çünkü devlet yönetimiyle ilgili çok farklı bir bakış doğurdu. Devletin hangi zihin kodlarıyla yönetildiği aşikâr bir şekilde ortaya çıkmıştı. Bu nedenden dolayı da bir yıl içerisinde çok şeyler yazıldı-çizildi.
FETÖ'nün yapılanmasıyla ilgili değişik kollarından söz edildi. Dikkat çeken ve temellerini inşa etmek istediği üç koldan söz edebiliriz: Devlet ayağı, sivil ayağı ve uluslararası ayağı. Bunların en çok konuşulanı ise devlet ayağı içerisinde olan emniyet ve yargı ayağıydı. Bunun konuşulmasının en büyük nedeni de kendilerine engel olan veya kendileri gibi olmayan kimseleri emniyet ve yargı ayağıyla tasfiye etmeleriydi. Aynı şekilde devletin “işleyiş damarlarını” ele geçirmeleri ve bununla mevcut hükümeti yıkmak istemeleriydi. Bugün askeriye içerisindeki yapılanmadan söz etmemizin nedeni onun adıyla darbeye girişmelerindendir. Askeriye ismiyle darbe yapılmak istendiğinden dolayı askeri tasfiyeler daha çok ön planda gözüküyor. Oysa temel nokta, emniyet ve yargı ayağıydı. Bunun farkına varan hükümet bu iki kola çok önem vermektedir.
Bu hırsla hareket eden hükümet aklı-selim davranmayarak “taban” ile “tavanı” ayırt etmeden herkesi tasfiye etmeye çalışıyor. Kafası karışık bir şekilde önüne gelen herkesi tasfiye etmeye çalışıyor ki bu da düşmanlarını çoğaltmaya sebebiyet veriyor. Taban olan, birçok gerekçe veya dünyevi çıkarla bu yapıya yanaşmış olan herkesi aynı kategoride tutuyor. Ya da gerçekten niyeti temiz olan, bunların gerçek yüzünü bu olaylarla anlayan birçok kişi de ismi “Bylock” gibi yerlerde geçtiği için tavanla aynı muameleyi görüyor. Bu da kutuplaşma ve düşmanlaştırma saffını çoğaltmaktan başka bir şeye sebebiyet vermiyor.
Burada asıl dikkat çekmek istediğimiz husus; hükümetin FETÖ'yü değerlendirirken, sadece devleti –hükümeti ilgilendiren yönüne bakıyor olmasıdır. Ucu kendisine dokunan yönüyle meseleye yaklaşıyor. Oysa darbeyi önleyen “sivil halkı ilgilendiren” yönüyle de meseleye bakması gerekir. Emniyet ve yargı eliyle mağdur edilen siviller yönünü önemsemiyorlar. Dindar olan ve FETÖ'nün iç yüzünü ferasetiyle anlayan cemaatlerin mağduriyetleri hesaba hiç katılmıyor. Dindar bir hükümet ve dindarların oylarıyla iktidarda olan bir hükümetin bunu es geçmesi düşündürücüdür. Mağdur edilen ve şu anda cezaevinde olan, hâkimlerin “kırmış olduğu kalemlerle” cezaevlerinde çürüyen sivil ayağı görmemek vicdanları sızlatmaktadır. En son FETÖ ve 28 Şubat mağduru, kolon kanseri olan Şehmus Alpsoy'un kelepçeli ellerle ameliyata alınması ve tahliyesi için hiçbir girişimin yapılmaması gayretullaha dokunabilir… Bugün 15 Temmuz'un yıl dönümü ve bir yıldır bu mağduriyetler güneş gibi ortada duruyor. 15 Temmuz'un çok konuşulduğu bu günde “sivil mağduriyetlerle ilgili” yetkililer acaba ne düşünüyor…