Rusya son birkaç yıldır “büyük” oynamaya çalışıyor.
Suriye’de etkin güç, Afganistan’da arabulucu, Libya’da paralı asker, Afrika’da diplomasi…
Uluslararası sistemde “büyük” olmak demek, kendi çıkarları söz konusu olduğunda hak-hukuk tanımamak, başkası için sesini yükseltmek, denizaşırı ülkelerde operasyonlar yapmak anlamlarına geliyor.
Maalesef günümüzde öyle…
Kuzey Kore ve İran’ı nükleer konusunda uyarırken dünya güvenliğine ve barışına dikkat çeken Amerika’nın, siyonist çetenin işgalini meşrulaştırmak için hiçbir hukuk ve ahlak kuralına dayanma ihtiyacı hissetmemesi işte sözünü ettiğimiz “büyük” siyasi aktör olmanın özelliklerindendir.
Halep’te bir camiyi bombalayıp yüzden fazla Müslümanın ölümüne sebep olan Amerika’nın, BAAS’ı kimyasal silah kullanmakla suçlaması da işte o “büyük” siyasetin özelliklerindendir.
Rusya’dan söz ediyorduk.
Amerika’nın YPG ile beraber kontrol ettiği bazı yerlerden çekilmesi ve Rusya’nın o yerlere yerleşmesi sonrasında yeni bir süreç başlamıştı.
Rus subay Vladimir Varnavskiy, Rakka’ya girdikten sonra şunları söylemiş: “Hiçbir ayrım gözetmeksizin yapılan hava ve topçu saldırılarında binlerce sivil öldü. Kentte şimdiye kadar yıkıntıların kaldırılmasına, patlayıcıların temizlenmesine yönelik bir çalışma yapılmış değil. İçme suyu, tıbbi malzeme ve gıda sıkıntısı mevcut”
Rakka, DEAŞ’ın en önemli merkezi iken, Amerika ve müttefiki YPG tarafından günlerce bombalanmış ve binlerce kişi katledilmişti.
Rakka’ya giren Rusya, “büyük” devlet olmanın gereği Amerika’nın yaptığı yıkım ve tahribattan söz ediyor.
Aslında Amerika’nın yaptığı şey, Rusya ve müttefiklerinin Dera, Humus, Guta ve Halep’te yaptıklarından farklı değil. Guta’da insanlar açlıktan ölürken, Halep’te varil bombalarıyla fırın önlerinde ekmek bekleyen insanlar paramparça edilirken, Rusya’nın umurunda değildi insani yardımlar, insani davranışlar…
Rakka’daki yıkım ve insani dram hakkında konuşan Rus subaylar ile İdlip’te mülteci çadırlarını, pazar yerlerini bombalayan Rus subaylar aynı kişiler mi bilmem; ama şunu biliyorum ki, yaptıklarının “büyük devlet” olmaya halel getirmediği konusunda oldukça eminler.
Sonuçlar hiç önemli değil.
Rakka’da içme suyu sıkıntısı üzerinden Amerika’nın insanlık dışı saldırısını kınayan Rusya, İdlip için aynı yolu deniyor.
İdip’e saldırıları kınayan Amerika bundan bir süre önce sivil ya da silahlı ayırımı yapmadan Musul’u yerle bir etmişti. Musul’da halen daha enkaz altından çıkarılmamış binlerce ceset olduğundan söz ediliyor.
Büyük devlet olmak bunu gerektiriyor olmalı!
BM’den verilen bilgilere göre Rusya ve rejim, son 4 ayda Güney İdlib'deki 3'ü BM tarafından desteklenen en az 8 su tesisini yok etti. Bu tesisler BM'ye göre en az 300 bin kişiye içme suyu sağlıyordu.
Peki ya dünyanın gözü önünde hastaneleri vurmak…
Büyük devlet olmak herkesi sorgularken sorgulanamaz olmak anlamına geliyormuş.
Amerika gibi bir taraftan Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı insanlık dışı zulümleri eleştireceksin, öte taraftan, gizli işkence yerlerinde hukuk dışı sorgular yapacak, şüpheli gördüklerini kaçırıp infaz edeceksin.
Rusya gibi siyonist çetenin “ilhak” kararını eleştireceksin; ama Kırım’ı bir oldubittiye getirip ilhak edeceksin.
Dünya bu son birkaç yılda “büyük devlet” olmanın büyük bir vicdan ve ahlaka sahip olmak anlamına gelmediğini bir kez daha öğrendi.
Gücün değil de adaletin hakim olduğu bir dünya ancak huzur ve barış ortamı oluşturabilir.