İran, ABD ortaklarını ya da müttefiklerini değil, doğrudan kendisini, ABD askeri üssünü, askeri varlığını hedef aldı. İran bu saldırılardan sonra ABD’nin müttefiklerine de mesaj göndermekten geri durmadı. “Yeni bir saldırı olursa BAE’de Dubai’yi, israil’de Hayfa’yı vuracağını” net olarak ifade etti.
Büyük şeytan ABD karizmasının sallandığı bu günlerde büyük endişeleri olmazsa İran’ın kara topraklarına saldırma niyeti vardı. Buna zemin hazırlayarak kendi üslerine yapılan saldırı akabinde “füzeler İran topraklarından ateşlendi” açıklamasında bulundu.
Aslında iki ülke de birbirinin can damarını yokluyor. Bağdat’taki ABD elçiliği ve ardından gelen suikasttan sonra, Washington ve Tahran’dan gelen açıklamalar birbirlerinin eski yaralarını kaşıyacak şekilde devam ediyor. Örneğin ABD; “elli iki hedef” belirlediklerini, İran Devrimi’nde rehin alınan elli iki elçilik personelini işaret ediyordu.
Buna karşılık Tahran ise; “iki yüz doksan” rakamını hatırlatarak; ABD’nin düşürdüğü İran yolcu uçağına, hayatını kaybeden iki yüz doksan kişiye atıf yapıyordu. Elbette bu yeni krizin, hem ABD’nin hem de İran’ın “yumuşak karnı” olan boyutları var. Dışardan bakıldığında birçok ihtimaller havada uçuşuyor. İki ülkenin restleşmesi “bir yerde duracak” deniyor, iki ülkenin de Ortadoğu’da kendileri için “dolaylı ve tanıdık” satrancı devam ettirdiği söyleniyor. Bunlar ve daha birçok ihtimal sayılıyor.
Oysa bu kriz, endişe edildiği gibi gelişirse hiçbir şekilde ABD ile İran arasında kalmayacak. Basra Körfezi, Kızıldeniz ve Doğu Akdeniz arasındaki bütün ülkeleri ve bölgeleri içine alacak. Suudi Arabistan, Yemen, Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan ve Bahreyn savaşın merkezinde olacak.
Bu olay doğrudan bir ABD-İran çatışması ya da Hizbullah-israil çatışması olursa İran Suriye’deki imaj zedelenmesi telafisi açısından; İslam âlemindeki bakış açısıyla ilgili kârlı çıkacak. Yok, eğer Husi (Yemen)-S. Arabistan çatışması, İran ile S. Arabistan-BAE çatışması, mezhep çatışmasına dönüşürse sadece İran değil bütün Müslüman ülkeler için hem olumsuz bakış açısı, hem de gidişat olarak felaket senaryoları olacak.
Aslında ABD’nin kurguladığı senaryo ikinci ihtimal olasılığıdır. Yıllardan beri ABD’nin kurguladığı senaryo budur. Nihai amacı bu doğrultudadır. Bugünkü kriz aşılsa bile önümüze koymak istedikleri senaryo budur. Kökleri daha derine giden bu senaryo daha çok başlangıç olarak kabul edilen 1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana bölge için hedefledikleri senaryodur. Maalesef adım adım başardılar. Böle bölge, ülke ülke, bunu uyguladılar. Şimdi son darbeyi vurmaya çalışıyorlar. Nihai hedefe kilitlenmişler.
İşgalci ABD’nin Kasım Süleymani suikastı hamlesi, mezhep çatışmaları üzerinden pazarlanacak bir bölgesel savaş senaryosudur. İran-Suud çatışması üzerinden sahnelenecek ve bölge geneline yayılacak bir karanlık senaryodur. ABD’nin, Trump’ın fevriliği ile hareket etmediği kesindir. Öteden beri bir ajandaları olduğu da kesindir. Onların en büyük hesabı; savaşı İslam’ın kalbine taşımaktır. Tam merkezini vurmaktır. Büyük kurgu budur.