Büyük Şeytan

Bütün semavi dinlerde “Şeytan” kötülüğün, hainliğin, hilekârlığın, şerrin ve en önemlisi insanlığın düşmanı olarak tanımlanır.

Bütün semavi dinlerde “Şeytan” kötülüğün, hainliğin, hilekârlığın, şerrin ve en önemlisi insanlığın düşmanı olarak tanımlanır. Saydığımız bu özellikler kimde mevcut olursa o kimse şeytanlaşmış demektir. Bilindiği gibi şeytan Allah’ın emrine karşı geldikten sonra kıyamete kadar ömür istemiş ve bu ömrünü de insanlığın ayağını kaydırmak ve onu saptırmak için harcayacağını ilan etmiştir.

Şeytanın en büyük vasıfları olan kötülük, şer ve insan düşmanlığı özelliklerinin çok daha fazlasını bugün ABD kendinde bütünleştirmiştir. İnsanlığın en büyük düşmanı, dünya halklarının baş belası, dünyadaki acıların ve yoksullukların en büyük müsebbibi, ABD’den başkası değildir. Kurulması bile insanlık tarihinde çok ender rastlanan bir şekilde olmuş; belki de hiç kimse tarafından yapılmamışı yaparak bir halkı yok etmek için her şeye başvurmuştur. Bugün bile Amerika’nın yerli halkı var olma mücadelesi vermektedir. Haydutlukla kurulmuş olan ABD, bu eşkıyalık ve saldırganlığını günümüze kadar hiç aksatmadan sürdürmüştür.

İlk atom bombasını yapıp kullananlar olarak insanlık tarihinin yüzkarası olmakla insanlığa ne derece zararlı ve şirret olduklarını anlamakta da zorlanmamamız gerekmektedir. Atılan bomba binlerce insanı bir anda öldürmekle kalmamış, sonraki nesiller üzerinde de kalıcı etkiler bırakmıştır. Yani Dünya’nın en ücra köşesindeki mazlumların, zulüm altında inlemelerinde de muhakkak ki bu büyük şeytanın parmağı vardır.

Afganistan ve Irak İşgalleri

11 Eylül saldırılarının hemen ardından haydut devletin başı hedefini net bir şekilde ortaya koyuyordu. Bu da: İslam’dı. “Bu bir haçlı seferidir” sözlerinin infial uyandırmasından sonra ağız değiştiren Kovboy Bush, Afganistan’ı birinci hedef olarak belirledi.

ABD sarsılan imajını düzeltmeli ve aldığı büyük yaranın acısını dindirmeli, gücünü dünyaya göstermeliydi (!) Afganistan, dünyanın en yoksul ülkelerinden olmakla birlikte askeri açıdan da çok zayıftı. Dolayısıyla saldırı için birebirdi. Nihayetinde saldırdı ve binlerce Afganlı Müslüman şehit edildi; binlercesi de zindanlara atılıp işkencelerden geçirildi. Dünya bir kez daha ABD vahşetine tanıklık ediyordu. Bu vahşet görüntüleri arasında ABD az da olsa kuyruk acısını dindirmişti.

Ardından Irak günlerce havadan bombalanarak binlerce sivil; çocuk, yaşlı, kadın denmeden yıkıma uğratıldı. Akabinde de işgal edildi. İlk etapta Saddam’ın kitle imha silahları bulundurduğu bahane edilerek işgal meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Bu iddia tutmayınca daha sonra “Irak’a Özgürlük” teranesiyle işgal meşrulaştırılmak istenmiştir. Oysa yıllarca zulüm ve işkencelerle halkını sindiren Saddam’ın baskıcı rejimi ABD’nin desteğiyle ayakta durmuyor muydu? Aynı ABD Saddam’ı devirerek Irak halkına özgürlük getirdiğini vaad ediyordu(!)

ABD’nin şeytanlığı

Yıllarca Saddam’ın katliamlarına uğrayan Kürt ve Şii halkı önüne katan ABD, işgalini oturtmaya ve meşrulaştırmaya çalışmaktadır. ABD, bu iki kesimin yaşamış olduğu baskı ve zulüm neticesinde birikmiş olan öfkelerinden faydalanarak şeytani emellerini zaman ve mekâna göre uygulamaya çalışmaktadır.

Bunlardan en önemlisi kırdırtma planıdır. Bunun ilk adımını attı ve fitili ateşledi. El- Hekim suikast sonucu cami çıkışında şehid edildi. Onlarca Şii müslüman da beraberinde şehid oldu. El Hekim, İran İslam Devleti’nin bir numaralı müttefikiydi. Yıllarca orda yaşamış ve Saddam’a karşı mücadele vermişti. Irak Şii toplumunda da çok seviliyordu. El Hekim, her zaman ABD’nin çıkarlarına karşı durabilecek bir şahsiyetti. Yalnızca Şii-Sünni çatışmasının başlatılması için fitili ateşleyen kıvılcım lazımdı. Bu da El-Hekim’in şehid edilmesini gerektiriyordu.

Benzer şekilde Sünni din âlimlerinin ileri gelenlerinden bazıları şehid edilmeye başlandı. Büyük şeytan, bu konuda bu güne kadar istediği sonucu elde edemedi. Seçim dolayısıyla Şiilere yönelik yer yer bazı saldırılar yapılıyorsa da temennimiz, büyük şeytan ve avenelerinin isteği olan müslümanların birbirini vurması hayalinin hiçbir zaman gerçekleşmemesi ve herkesin Muhammed Hüseyin Fadlullah ve Irak’lı Sünni uleması heyeti resmi sözcüsü Müsna Haris ed-Dari’nin çağrısına kulak vermesidir. Şayet müslümanlar yapılan uyarılara ve tavsiyelere kulak vermez de birbirlerini vurmaya başlarlarsa ABD işgalinin daha köklü bir şekilde gerçekleşmesini sağlamış olurlar. İşgal güçlerini dolaylı da olsa bir derece koruma altına almış sayılırlar. O askerler ki müslümanların malına, canına ve namusuna el atıyorlar. Bu tarihi hata, ABD’nin Irak’tan sonra Ortadoğudaki diğer müslümanlara yönelik planlarına da yeşil ışık yakma anlamına gelir.

İnşaallah gerek Sünniler, gerekse Şiiler birbirlerine ve kâfirlere bakış açılarını ve davranışlarını Kur’an ve sünnet perspektifiyle şekillendirerek şeytanın oyununu bozarlar.

Tarihi sorumluluk

“Hafızayı beşer, nisyanla maluldür” demiş, eskiler. Irak’ta Kürtlerin çoğunluğunu teşkil eden iki aşiret liderliğindeki Kürtler, gerek Saddam’dan önceki idarecilerin, gerekse Saddam’ın Kürt halkına yaptığı soykırım derecesine varan katliam ve zulmün arkasında ABD ve İngilizlerin olduğunu bilmezmiş gibi şu anda ABD’nin tetikçiliğini yapmaktadır. Halepçe’de kullanılan kimyasal gazlar ABD ve İngilizlerin değil miydi? Birinci Körfez Savaşı’nda Kürtlerle Saddam’ı baş başa bırakan Baba Bush değil miydi? Saddam’ı silahlandıran ve siyasi olarak destekleyen ABD değil miydi?

İslam’dan bihaber, makam ve mevkileri için yıllarca müslüman Kürtleri birbirine kırdırtan siyaset fahişesi Talabani ile Barzani, müslüman Kürt halkını sonu belirsiz bir akıntıya sürüklemektedirler.

İslam’ı kabul ettiklerinden beri İslami geleneklerine bağlı kalmış; gerek Araplarla, gerekse Osmanlılarla berabr İslam’ı savunmak ve yaymak için her cephede savaşlara katılmış müslüman Kürt halkını Cenab-ı Allah, büyük şeytan ABD ve lanetlenmiş kavmin (Yahudilerin) hile ve oyunlarından korusun. Özelde Irak müslümanları, genelde dünya Müslümanları büyük şeytanın oyununa gelmezlerse ABD ve müttefiklerinin Türkiye sınırlarına doğru kaçmaları çok uzak olmayacak İnşaallah.

ABD ve İran

Aslında İran’ın hedef seçilmesi yeni bir durum değildir. 1979 İran İslam Devrimi’nden bu yana İran, ABD’nin bir numaralı hedefidir. İslam inkılâbının hemen sonrasına rastlayan İran-Irak savaşı Amerika’nın İslam Devrimi’ni yok etmek istemesinin ilk çabasıdır. Ne var ki hesapları tutmamış, 8 yıl süren savaşın tüm yıkıcı etkilerine; uğradığı ekonomik zarara ve yetişkin insan kaybına rağmen İran ayakta kalmayı başarmıştır. Bugün ise ekonomik ve askeri gücü ile dünyanın sayılı devletleri arasında anılmaktadır. Ordusu ve bunun yanında gönüllüleriyle büyük bir askeri insan gücü ve aynı zamanda son dönemlerde geliştirdiği silah teknolojisiyle hatırı sayılır bir güç olduğu hiç şüphesizdir. Bütün bunlardan daha mühimi Kur’an ve İslam için feda olmaya hazır milyonlarca Müslüman’ın varlığıdır.

ABD ve İran bugünlerde karşılıklı tehditler savuruyorlar. ABD İran’a karşı askeri bir müdahalede bulunur mu, bulunmaz mı, bu bilinmez; fakat bunu yapacaksa da büyük olasılıkla Irak seçimlerini bekleyecek ve Irak’ta meydana getirmek istediği Sünni-Şii çatışmasını başlatabilirse bu müdahaleyi gerçekleştirebilir. Aynı zamanda kukla rejimler tarafından yönetilen müslüman Arap toplumlarının da kışkırtılarak İran’a karşı savaşmaları veya en azından suskun kalmaları için ellerinden geleni yapacaklardır. Hem mezhepsel yönden, hem de milliyetçilik cenahından kışkırtılarak her yönüyle İran tam bir yalnızlık içine sürüklenmeye çalışılacaktır. İşte ABD bunu gerçekleştirebilirse büyük olasılıkla şeklinin nasıl olacağını tam tahmin edemeyeceğimiz bir müdahale gelebilir.

Özellikle Kürtleri kullanmak suretiyle bir girişimde de bulunabilirler. İç karışıklık İran’ı uzun bir süre meşgul edecektir. Bütün bunlarla birlikte şöyle bir olasılık da göz ardı edilmemelidir. Şu anki karşılıklı atışmalar, özellikle ABD’nin askeri müdahale tehditleri İran Devleti’ni bazı şeylere zorlamak için de yapılıyor olabilir.

Sonuç olarak

Büyük Şeytan Amerika şu anda tüm gücüyle İslam’a ve müslümanlara saldırıyor. İsrail’in de içinde bulunduğu Ortadoğu planlarının başında, İslam memleketlerini kendi istedikleri bir tarzda şekillendirmek geliyor. 21. Yüzyılda uyanışa geçen Müslümanların sesini kısmak ve sonsuza kadar susturma isteklerinde hiç kuşku yok… ABD ve onun kovboy başkanı, İslam’a ve İslami değerlere savaş açmış durumdalar. Bu savaşın ne kadar süreceğini ise Allah bilir. Ama bildiğimiz bir başka gerçek var ki zafer muhakkak ki İslam’ın ve müslümanların olacaktır.

Vahdete ihtiyaç var

“Allah'a ve peygamberlerine itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra içinize korku düşer ve gücünüz elden gider. Bir de sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal: 46)

Vahdet bugün elzemdir. Birlik ve beraberliğimizin sağlanması; kardeşlik bağlarımızın güçlendirilmesi; mezhebi, meşrebi, ırkı, nesebi ne olursa olsun İslam kardeşliğinin perçinlenmesi gerekmektedir. İttihad−ı Muhammediye’yi sağladığımız zaman müslümanların karşısında hiçbir güç duramayacaktır. Çünkü o vakit Allah’ın yardımı müslümanlarla olacaktır. Allah’ın yardım ettiğine kimse güç yetiremez. Onlardan intikam alabilmemiz için bizlerin aramızda vahdeti oluşturması icap ediyor. Özellikle bugünlerde, bunun sağlanması için tüm müslümanların bir çalışma ve çaba içinde olması lazımdır. 

“Size ne oluyor da; ‘Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bir sahip çıkan gönder, katından bize bir yardımcı lütfet’ diyen zavallı çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz?” (Nisa: 75)

Ufak tefek sorunların ön plana çıkarılarak birlik ve beraberliğin önünün kesilmesine müsaade edilmemelidir. Özellikle Osmanlı’nın mirasçısı olan Türkiyeli Müslümanlar, âlimler, yazarlar, çizerler ve cemaatlerin her platformda dünya müslümanlarının kardeşliğini ön plana çıkarmaları, bunun sağlanması için bir cehd içinde olmaları ve bilhassa son günlerde Irak’ta olması muhtemel bir mezhep çatışmasının önünün alınması için büyük bir gayret içine girmeleri gerekiyor. Bu tarihi bir sorumluluktur. Aksi halde İslam memleketlerinin talan edilmesine devam edilecektir. Haçlı ruhu bunu gerektiriyor. Onlar ancak talan edip yok etmek için vardırlar.

“Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Al-i İmran: 103)

Amerika, dün maskelenmiş yüzünü bugün açıkça gösteriyorsa bu, dünya Müslümanlarının parçalanmışlığından ve özellikle de İslam ülkelerinin başlarında bulunan yöneticilerin ABD’ye bağımlı politikalarından ve İttihad-ı Muhammediye’nin olmamasındandır.

Ümmetin vurdumduymazlığı, nemelazımcılığı şeytanın şerrini üzerine çektikçe çekiyor. Parçalanmışlık sürdükçe de aynı hal devam edecektir.

Her şeye rağmen…

Bu yüzyıl İslam’ın ve müslümanların yüzyılıdır. “Kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” Acı ve gözyaşları bir gün dinecek ve müslümanlar zaferle şenleneceklerdir. Yeter ki biz müslümanlar görevlerimizi yerine getirelim. Yeter ki bizler nefsimizin isteklerine göre davranmayıp kendimizi ön plana çıkarmayalım ve bunların neticesinde birlik ve beraberliğe giden yolları tıkamayalım. “İstikbal İslam’ındır.”

El−hubbu lillah, el−buğzu lillah, kullu amelin lillah (Allah için sevip buğzetmeli… Bütün yapılanlar Allah için olmalı)

İnzar Dergisi

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu
Kurban edilen hayvan kanının alna sürülmesi doğru mudur?
Namazda gözleri kapatmak mekruh mudur?