Şu anda adeta tüm dünya nefesini tutmuş İstanbul'daki Suud Başkonsolosluğu'nda gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın nasıl kaybedildiğini ve bu olayın siyasi arka planını anlamaya çalışıyor.
Önce Trump'ın; “sizi biz koruyoruz, bedelini vereceksiniz” şeklindeki salvoları. Sonra bu açıklama üzerine günlerce suskunluğun ardından İbn-i Selman'ın, ülkesinin ABD'den 30 yıl önce var olduğu gibi anlaşılmaz sözler sarf edip, “ABD Başkanı ile çalışmak hoşuma gidiyor. İki ülke arasında yüzde 99 iyi ilişki varken yüzde 1 kötü bir sorun gündeme geldi” diye devam etmesi. Ve Kaşıkçı sahnesi.
Suud'un gücünün yettiği muhaliflerine, kendini eleştiren ve aykırı düşünen vatandaşına neler yapabildiğine dair binlerce dehşetli örnek vardır.
Haliyle Kaşıkçı'nın kaçırılması veya enterne edilmesiyle ilgili üretilen komplo teorilerine inanmamak çok zor.
BAE, MOSSAD, CIA ve Suudi İstihbaratı(GIP) aylar öncesinden planlayıp yazdıkları senaryoyu ustalıkla oynamış oldular.
Nerede? Bölgesel Güvenlik, Ekonomik Sorunlar, ABD orjinli Spesifik Yapılar, Yeni Sistem Formatı ve Tam Bağımsızlık Arayışı gibi bir dizi sınavla uğraşan Türkiye'nin İstanbul'unda.. Son zamanlarda Arap Sermayesinin ilgi odağı olan ve Üçüncü Havalimanıyla da yeni bir trend yakalamayı uman İstanbul'da.
Her komploda olduğu gibi bir taşla, kuş sürüsü vurmayı hedefledikleri kesin.
Körfez'deki Katar ablukasında bile Türkiye Suud ilişkisi bozulmamışken, Suriye'de bir iki detay dahi problem edilmemişken durduk yere Türkiye ile ilişkileri sıfıra indirme pahasına böyle bir infaz için İstanbul'un seçilmesi oldukça manidar.
Bu bilmecenin çözülmesi hususunda Türkiye ağır davranırken, ABD'den peş peşe “endişeliyiz, Suudi bunun bedelini öder” şeklinde açıklamalar gelmesini, Kaşıkçı'nın Trump'ı eleştirmesi nedeniyle Suudi Arabistan'ın kendisine gazete, televizyon ve konferans yasağı getirmesiyle birlikte düşündüğümüzde mesele aslında çok basit hale gelmektedir.
Yani Trump şöyle demiş oldu: “Bak canım kralcığım! Seni nasıl koruduğuma basit bir örnek daha vereyim, mesela bak şimdi, şu mideni bulandıran arkadaşı okus pokus yapıp nasıl kaybedeceğim..”
Rus Büyükeçi Karlov suikastında zaten yara almış olan bir prestiji, bu defa farklı yönden tekrar vururlarken Türkiye iç kamuoyunun tamamen döviz, enflasyon, piyasa, işsizlik ve faiz gibi herkesin canını yakan konularla meşgul olmasını da hesap ettikleri anlaşılıyor.
Türkiye'yi, her ülkenin istediği gibi gelip kendisine muhalif gördüğü kimseleri rahatlıkla öldürdüğü, bir güvensiz devlet olarak lanse etmeyi de promosyon gibi sunuyorlar.
Peki neden İstanbul? sorusunun bir cevabı da özellikle Suud ve BAE'nin Suriye denkleminin aktif çözümünde masa dışında kalmaları olamaz mı? Ve ABD'nin bu kıyağı için Suud'un ödeyeceği çil çil paralar..
Türkiye, kriminal olarak meseleyi aydınlatabilir mi belli değil. İlişkilerin şu aşamada koparılması da çok gerçekçi bulunmuyor. Olan, Bin Selman'ı az da olsa eleştiren yazarlara ve alimlere olacak.
Mesela, sadece Twitter'da; “Suudi Arabistan ve Katar arasındaki diplomatik ilişkiler normalleşsin” dediği için tutuklanan ve geçen ay savcının idamını istediği alim Selman El-Avde de böylece zulüm değirmeninde sessiz sedasız öğütülmüş olacak.
Bu değirmen ne zamana kadar böyle çalışacak? Değirmenin suyu ve elektriği kesilene kadar. Onlar ne vakit kesilir? Sabah vakti..