Halk arasında meşhur olan “büyük lokma ye ama büyük söz söyleme” naziresinin alt yapısında büyük bir tecrübe vardır. Lakin büyük söz söylemek hep yadırganır. Ama yaşadığımız zaman itibariyle büyük iddiaların, büyük sözlerin havada uçuştuğu bir dönemde yaşıyoruz. Bilginin ve hızın bu kadar ilerlediği bir dönemde sadece şahıslar değil kendine güvenen devletler bile dahi hep büyük laf yaparak yer edinme peşindeler. Ancak bazı hadiseler büyük sözün işe yaramadığını hatta çok eleştirilere maruz bırakmaktadır.
Örneğin; kendi bilgi donanım ve teknolojilerine güvenen birçok devlet COVİD-19 virüsüne karşı çaresiz kalmıştır. Bu hastalık insanlığı evlere kapatacak, şehirler boşalacak, hayat duracak, ekonomi duracak, birçok devlet bu krizle baş edemeyecek denseydi kimse inanmazdı. ABD ve Avrupa reklam gücüyle dünyanın güçlü ülkeleri çaresiz kalacak, zengin ülkeler fakir ülkelerden yardım isteyecek denseydi garipsenecekti. Ve ne gariptir Afrika ülkeleri Batılıların ülkelerine girişini yasaklayacak… Hatta büyük laf yapan devletler bir bez parçası olan maskeler için cedelleşecek..
Yeni oluşan tabloda devletler de milletler de bireyler de yeni duruma ayak uydurma içerisinde ve halkı bu yeni sürece alıştırma çabasında. Fakat görünen; dünya devletleri büyük dönüşümlerin, gelişmelerin, keskin dönüşlerin dünyası olmaya gebe. Bu dönüşümden karlı çıkacak olanlar elbette olacak. Bunlar; büyük söz söylemeden ayakları yere basan bilgi alt yapısı, teknolojisi, imkânı olan ve en önemlisi de inançlı, kararlı bir milletin varlığı belirleyici olacak. Bu zaman diliminde kimisi için korku yılı olurken kimisi bundan ders çıkararak korku duvarlarını aşarak zihinlerdeki gücün ne olduğunu daha iyi anladılar. İlahi kudretin bütün büyük lafları bir anda yerle bir ettiğini anladılar.
Bunu anlamayan veya anlamak istemeyen millet veya devletlerin gözle görülmeyen bir virüs ile onları dize getirdiğine şahit olduk. Gücüne erişilemez denilen ülkelerin zaaflarını, zayıflıklarını gördük. Ne kadar kırılgan olduklarını, güçten çok, güç reklamıyla dünyayı yönettiklerini gördük. Herhalde Coğrafi keşiflerle başlayan siyasi tarih tekrar değişime gebe… Avrupalılar tarafından “Coğrafi Keşifler” hilesi ile başlayan, “sömürgecilik” dönemi ile başlayan siyasi tarihin değişmesinden söz edilebilir. Sömürgecilik döneminden bu yana güç ilk kez gerçek anlamda el değiştirebilir. Bu kısa vadede değil zaman içerisinde oluşabilecek bir durumdur. Hatta bu gidişat, birçok ülkenin çöküşünü, bazı ülkelerin yükselişini zorlayabilir.
Sonuç olarak; bilgi ve teknolojinin son sürat ilerlediği bu dönemde yeni ekonomi modelleri, yeni düşünce biçimleri, yeni finans sistemi, yeni toplumsal değerler, yeni siyasi kimlikler, yeni siyasi hareketler üretecek ve bu durum bazı devletlerin çıkışı olabilir. Zira bilgi “tekelliğini” kaybediyor ve birçok ülke bu değere ulaşabiliyor. Bunun içindir ki büyük sözden çok bilgi ve bu bilgiyi değerlendirecek devletler dönemi başlıyor diyebiliriz.