Büyüklerin İslam Daveti

Hz. Resûl-i Ekrem salallahü aleyhi vesellem’in nübüvvet vazifesini aldığı günlerde Mekke’de Hanifler vardı. Hatta Hz. Hatice annemizin Hz. Resûl-i Ekrem’i teselli maksadıyla görüştürdüğü Varaka b. Nevfel de o Haniflerdendi.

Hz. Resûl-i Ekrem salallahü aleyhi vesellem’in nübüvvet vazifesini aldığı günlerde Mekke’de Hanifler vardı. Hatta Hz. Hatice annemizin Hz. Resûl-i Ekrem’i teselli maksadıyla görüştürdüğü Varaka b. Nevfel de o Haniflerdendi.

Varaka, Mekke’de hiçbir sıkıntı yaşamıyordu ama Hz. Resûl-i Ekrem’in çekeceği eziyetlerden dolayı endişeye kapıldı.

Varaka, Mekkelilerden farklı düşen biri değil miydi? Öyleyse neden kendisi Mekke’de huzur içinde yaşarken Resûl-i Ekrem’in eziyet çekeceğine inanıyordu?

Varaka ve benzerleri ile Hz. Resûl-i Ekrem ve Ashabı arasında bariz bir fark vardı. Varaka ve benzerleri şahsiyetler, toplumun genel yapısını değiştirecek bir tebliğ yapmıyorlardı, toplumsal ve siyasi düzeni etkileyecek bir davet faaliyetinde bulunmuyorlardı. Mekke’deki vaziyeti benimsemiyorlar ama o vaziyete köklü bir müdahalede de bulunmuyorlardı. Halbuki Hz. Resûl-i Ekrem ve Ashabının duruşu bundan çok farklıdır.

Hz. Resûl-i Ekrem, “Ey örtüsüne bürünen kalk ve uyar!” (Müdessir Sûresi, 1-2) emrine muhatap olmakla İlâhî emirleri tebliğ etti, bireylere ve ardından topluma davette bulundu.

Bu açıdan davet önderlerinin önderi, Server-i Enbiya Hz. Muhammed Mustafa’dır. İslam davetini başlatan O’dur. İslam davetinin nasıl yapılacağı da O’nunla müşahhas olmuştur.

Ashab, Allah hepsinden razı olsun, O’na bakarak davette bulundular. Hz. Ebû Bekir radiyallahü anh, Mekke’nin Hz. Abdurrahman b. Avf, Hz. Osman gibi en gözde gençlerini İslam’a davet etti.

Hz. Ali, radiyallahü anh, henüz bir çocuktu ama Ebû Zerr-i Gifarî’yi Hz. Resûl-i Ekrem’le buluşturdu.

Hz. Erkâm b. Ebü’l-Erkâm, henüz bir gençti, belki hanımı dışında kimseye davette bulunmadı. Ama evini açarak davette çok önemli bir rol oynadı. Onun örneğinde olduğu gibi Mekke’de her sahabe davet bütününün bir unsurudur. O davetin önderi Hz. Resûl-i Ekrem’dir. Unsurları, çocuk, kadın, genç, yaşlı bütün Ashab’dır. Mekke’de Ashab’dan her birinin mutlaka davette yeri vardır. Dolayısıyla İslam davetinin ilk büyükleri Hz. Resûl-i Ekrem ve Ashabın önderleridir.

Onlar, fert ve toplumu İslam’a ve İslam cemiyetine davet ederlerdi. Bu münasebetle davetleri iki aşamalıydı: Kişinin iman etmesi ve ardından İslam cemiyetinin (ümmetinin) uyumlu bir ferdine dönüşmesi. Onlar, sadece imana çağırmakla yetinmiyorlardı. İmana çağırdıkları kişiden aynı zamanda İslam cemiyeti içinde yerini almasını istiyorlardı.

Kendilerinden sonra bütün büyük İslam davetçileri Onları örnek almışlardır. Bu bağlamda İslam davetinin iki esası genel olarak korunmuştur. Bu iki esastan biri ihmal edildiğinde davet, eksik kalmıştır. Bir fert, Müslüman olmuş da İslam cemiyeti içinde yerini almamışsa o fert heba olmakla yüz yüze kalmıştır. Bir fert, imanı kavramadan İslam toplumuna dahil olmuşsa sonraki süreçte İslâmî bir dönüşüm geçirmesi için de ortam oluşmamışsa o fert, İslam ve İslam toplumuna zarar verebilmiştir.

İslâmî davet önderleri, bunun farkında olmuşlar ve her nerede İslam’a davette bulunmuşlarsa orada aynı zamanda bir İslam cemiyeti teşekkül ettirmişler. O cemiyeti bazen bizzat kendileri kurmuşlar, bazen de davet ettiklerini o cemiyeti kurmaya yönlendirmişlerdir. Zira İslam’ın salt fert olarak tamı tamına yaşanması mümkün değildir. İslam’a dahil olan fertlerin kendilerini tek başlarına korumaları da mümkün değildir.

Bu bağlamda hâlâ hayatta olan Sudan İhvan-ı Müslimin mensuplarından Fatih Ali Hasaneyn Muhammed Şerif’in eski Yugoslavya Müslümanlarına yönelik irşad çalışmalarından söz etmek istiyorum:

1946’da Sudan’da doğan Fatih Ali Hasaneyn, henüz çocuk yaşta İhvan-ı Müslimin saflarına katılmış, liseyi bitirdikten sonra 1964’te tıp eğitimi almak üzere Yugoslavya’ya gitmiş ve orada Belgrad Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitime başlamıştır.

İmam Hasan el-Benna, önceki çağda Hz. Resûl-i Ekrem’in davet yöntemini birebir takip eden büyük İslam önderlerindendir. Fatih Ali Hasaneyn, İmam Hasan el-Benna, üzerinden Hz. Resûl-i Ekrem’in davet yöntemini benimsemiş ve Yugoslavya’da İslam’a davet etmeye başlamıştır.

Yugoslavya, Sosyalist bir devletti. Devletin başında Mareşal Tito, adında bir zalim vardı. Çoğunluğu Boşnak, bir kısmı Sırp ve Hırvatlardan oluşan Müslümanlar, öyle Sosyalist bir cumhuriyette azınlık durumundaydılar.

Sosyalist Yugoslavya’da bütün dinler yasaklanmış, camilerin çoğu da kapatılmıştı. Ayrıca 1963’te yaşanan bir depremden dolayı minarelerin çoğu yarı yıkık duruyordu ve yarı yıkık minareler adeta Yugoslavya’da İslam toplumunun hâlini tasvir ediyordu.

Yugoslavya diktatörü Tito, Sudan’ı sosyalistleştirmek için oradan ülkesine öğrenci kabul ediyordu. Yugoslavya’ya giden her öğrenci, aslında Sudan Ulusal Öğrenci Birliği mensubu olarak bulunuyordu.

Fatih Ali Hasaneyn’in herhangi bir faaliyeti, onun Yugoslavya’da tutuklanıp sınır dışı edilmesine ve gönderildiği Sudan’da da tutuklanmasına yol açabilirdi. Bu, kuşkusuz Fatih Ali Hasaneyn’in yapmak istediklerine zarar verirdi. Bunun için o, İmam Hasan el-Benna ve talebelerinden öğrendiği yol üzere titiz bir program geliştirdi.

Fatih Ali Hasaneyn, o programın, sır olma niteliği kalmamış, gerekli gördüğü kısımlarını Drina Köprüsü, Hatıralarım ve Doğru Avrupa’daki Müslüman Azınlıkların Izdırapları kitaplarıyla dünya Müslümanları ile paylaşmıştır.

Ondan öğrendiklerimize göre Fatih Hasaneyn, öncelikle başarılı bir öğrenci olarak öne çıkmış, Müslüman kimliği ile nitelikli insan arasındaki ilişkiden bir davet aracı olarak istifade etmiştir. Ardından Arap ülkelerinin diplomatları ile temas kurmuş, onlardan az çok İslamî duyarlılığı olanların o duyarlılığından istifade etmiş, bu açık faaliyetleri ile Yugoslavya’daki yerini güçlendirmiştir. Ama aynı süreçte pek de dikkat çekmeden Yugoslavya Müslümanları ve onların cemiyetleri ile temasa geçmiştir.

Fatih Hasaneyn, Yugoslavya Müslümanlarının resmi teşkilatı İslâmî Meşihat Topluluğu ile görüşür. Ancak o görüşmeden verim alamaz ve temaslarının kendisi için verimsiz bir zaman kaybı olmasından endişe eder. Bunun için hapislerde uzun süre kalmış, kimi Müslüman şahsiyetlerle görüşür. Lâkin onları da yorgun bulur. Hasaneyn, İslâmî hizmetlerin Hz. Resûl-i Ekrem’in sünneti üzerinde icra olması için bir cemiyetin oluşturulmasını zorunlu görür. Hâlbuki o yorgun Müslümanlar, Yugoslavya koşullarında bunu göze almazlar ve kendisine bu yönde bir arayış içinde olan Aliya İzzetbegoviç ile tanışmasını tavsiye ederler.

Aliya, o günlerde bir şirkette hukuk danışmanıdır. Fatih Hasaneyn, onunla, 15 Temmuz 1965’te eski bir Türk hamamı iken Yugoslavlar tarafından meyhaneye çevrilen Hamam Bar’da buluşur, gaye bu çok kıymetli ilk görüşmeyi gözlerden uzak tutmaktır.

İslâmî bir mücadele konusunda arayış içinde olan Aliya, kendisini büyük bir ciddiyetle dinler ve kendisini arkadaşları Ömer Behmen ve İsmet Kasumagiç ile görüşmek için yönlendirir. Onlar da kabul ederse çalışmaya başlayacaklardır. İkinci görüşmeden sonra da anlaşma sağlanır. Böylece Hasaneyn, istediği yerel cemiyeti bulur; yerel cemiyet de İhvan-ı Müslimin’in davet tecrübesine kavuşur. Derhâl bir çalışma programı oluşturulur ve İslâmî davete başlanır. Gençler, şuurlanacak ama aynı zamanda bir cemiyetin mensubu olarak teşkilatlanıp bir hedefe doğru yol alacaklardır.

Balkan ülkelerinde ilmihal kitapları vardı ama Müslümanlara İslâmî bir bakış açısı verecek, onları şuurlandıracak eserler yoktu. Cemiyet, bunun için o yönde eserler tercüme etme ve gizlice bastırıp dağıtma kararı alır. Matbaayı Aliya ve arkadaşları bulacak, Fatih Hasaneyn, Arap diplomatlarla kurduğu temaslardan yararlanarak finans kaynakları bulacaktır.

Bu doğrultuda şu kitapların çevrilmesine karar verilir:

İslâm’a Giriş, Muhammed Hamidullah
Din Budur, Seyyid Kutup
İstikbal İslâm’ındır, Seyyid Kutup
İslâm Etrafındaki Şüpheler, Muhammed Kutup
İman Kıssası, Nedim el-Cesir
Kırk Hadis ve Riyâzu’s-Sâlihîn, İmam Nevevî
Helal ve Haramlar, Yusuf el-Karadâvî
Yoldaki İşaretler, Seyyid Kutup
Ateist Arkadaşımla Yolculuk, Mustafa Mahmud
Peygamberimizin Hayatından Seçmeler, Mustafa Sibaî

“İslam’a Giriş” eserini bizzat Aliya İngilizceden Boşnakçaya çevirir. Kitap, siyasi bir yöne sahip olmadığından İslâmî Meşihat Topluluğunun haftalık gazetesi İslâmî Diriliş (Bu’su el-İslâmî) gazetesinde de bölüm bölüm yayımlanır. Ardından Seyyid Kutub’un “Din Budur”, “İstikbal İslam’ındır” gibi kitaplarına geçilir. Tercüme edilen diğer bir kitap ise “İslâm’ın Etrafındaki Şüpheler”dir. Tercümelerde Aliya’nın kızı Sabina’nın da katkısı olur. Katkıda bulunan Muhammed el-Arabî Arabciç ise daha sonra şehid edilir.

Kitapların siyasi olmayanları açıktan satılıp dağıtılırken Seyyid Kutub’un kitapları bizzat Aliya ve arkadaşları tarafından büyük bir gizlilikle, matbaacılara fazla para verilerek bastırılır ve aynı gizlilikte dağıtılır.

Cemiyet, toplantılarını öylesine gizlilikle yürütmektedir ki karlı bir günde istihbaratın takibine yakalanmamak için koyun postları giyer ve elleri üzerinde yürüyerek bir evden diğer eve geçerler. Onları gören yaşlı bir kadın, geceleri hayalet görüyorum, diyerek psikiyatriye gider. Aslında cemiyet mensuplarından birinin yakını olan bayan psikiyatrist, yaşlı kadını dinlerken gülmemek için kendini zor tutar.

Her adımın büyük bir titizlikle planlandığı bu davet çalışması beş yıl gibi bir sürede meyvelerini vermeye başlar. Daha önce camilerde sadece yaşlılar bulunurken başta Tabaçka Camii olmak üzere camilerde genç bir cemaat oluşmaya başlar. O gençler, Aliya’nın önderliğinde teşkilatlanır ve Bosna’da zaferi getiren cihadın önderleri arasında yer alırlar. Cihad başarıya ulaşırken Aliya, Hasaneyn’e kitleler önünde defalarca teşekkür eder. Hasaneyn ise pek çok İslam davetçisi gibi, vazifesini tamamlamanın huzuruyla sade yaşamına devam eder.

Onun Balkan Müslümanlarına yönelik katkıları arasında, Doğu Avrupa Müslüman Öğrenciler Birliği, Doğu Avrupa İslam Konseyi, Bosna’da Bihac Bölgesi Yüksekokulu, İstanbul’da Gazi Ali İzzet Bey Okulu ve Merkezi Viyana’da bulunan Üçüncü Dünya Yardım Teşkilâtı gibi organizasyonlar da vardır.

Allah, ondan ve onun gibi İslam daveti önderlerinden razı olsun.

Dr. Abdulkadir Turan

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

Yılbaşı kutlamaları ve şans oyunları haramdır
2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu
Kurban edilen hayvan kanının alna sürülmesi doğru mudur?