Batılı maden, silah ve petrol şirketleri; sahip oldukları devasa güç ile ülke ve iktidarları yönlendirmekte ve gezegenimizi bir felakete sürüklemektedirler. Batılı şirketlerin ulaşmış oldukları güç yüzünden, hiçbir iktidar belirlenen mecranın dışına çıkamıyor. Batılı iktidarlar bu sektörlerin rant aracı olarak vazife görmektedir. Bunun zararını sadece İslam ülkeleri değil, bizatihi Batı toplumları da görmektedir. Faiz ekonomisi ve tüketim kültürünün yaygınlaşması, insanlığın kaynaklarını tüketmekte ve topyekûn bir felakete kapı aralamaktadır. Kaynağı olmayan sanal harcamalar ve reel karşılığı zayıf olan ve gittikçe de tükenmeye doğru giden sanal ekonomiler, küresel bir buhrana kapı aralamaktadır. Ve ülkelerin bu dar boğazı aşmak için iç ve dış politikada takip ettikleri stratejiler ise, sosyal patlamalar başta olmak üzere, savaşlar dahil olmak üzere beraberinde birçok yıkımı getirmektedir. Sermaye belli ellerde toplanırken ve büyük şirketler servetlerine servet katarken, insanlık ise yoksullaşıyor. Küreselleşmenin getirdiği yoğun ilişki ağı ile yeryüzündeki tüm halklar, bu felaket ve sefalet sarmalından nasibini almaktadır.
Batılılar, bu felaketten kurtulmak için her türlü yola başvuruyorlar. Kendi toplumlarını kurtarma adına topyekün bir insanlığı felakete sürüklemektedirler.
Maden, silah ve petrol şirketleri; zenginlik kaynaklarının bulunduğu coğrafyaları yağmalamak için kaos çıkarma stratejilerini hiç terk etmediler ve hala bu konsept geçer akçe olarak görülmektedir. Yine silah şirketleri; cirolarını katlamanın yolunu, kaos ve çatışmada, sanal tehdit ve düşmanları icat etmede görmektedir. Çünkü akan her damla kan, Batılıların bütçelerine giren dolarlara dönüşmektedir Batılılar için daha fazla kan ve gözyaşı, daha fazla dolar demektir.
Ama her zaman bu planlar istenilen mecrada işlememektedir. Özellikle yeryüzünde zulme başkaldırma, statükoya ve egemenlere meydan okuma kültürünün yaygınlaşması, mazlum ve mahrumların özgürlük ve hakları için daha fazla bedel ödemeye hazır olmaları, küresel direniş öfkesinin işbirlikçiler ve sahiplerine çok daha fazla yönelmesi, küresel müstekbirlerin planlarını akamete uğrattı. Her ne kadar Batılıların iştahı eskisi gibi olmasa da hala sömürüye ve mazlum coğrafyaların zenginliklerini talan etmek için kadim yöntemlerini kullanmaya devam etmektedirler. Tüm dünya ekonomisine yön veren Yahudilerin ağırlıkta olduğu birkaç yüz küresel şirket, ülkelerin de siyasi eğilimlerini ve politikalarını şekillendirmektedir.
Bu şirketler çıkınlarını büyük bir ihtirasla doldururlarken, Doğu dünyası ile beraber Batı ekonomisi de batmakta ve hayatın her alanı bu süreçten etkilenmektedir.
Bu meyanda olmak üzere, Amerika ve Avrupa ekonomisine bir göz atmakta fayda vardır.
Açıklanan verilere göre tüm dünyayı savaş alanına çeviren ve insanlığın felaketi olan ABD’nin borcu 16 trilyon doları aşmış durumdadır.
ABD`nin kamu borcu, rekor düzeye çıkmış bulunmaktadır. Beyaz Saray ve Kongre`nin borç sınırını tekrar yükseltmek için önümüzdeki yılbaşında girişimlerde bulunması gerektiği ifade edilmektedir.
Obama`nın iktidara geldiği 2009 yılında ABD`nin devlet borçları 10,6 trilyon Dolardı. Irak ve Afganistan işgali ile mali ve ekonomi krizleri Amerikan devlet kasalarına ağır yükler getirdi. Tüm iktisadi dengeler alt üst oldu.
Asırlar önce düzenlenen Haçlı seferlerine kaynaklık eden zihniyet hala devam ediyor. Batılılar, yine Müslümanların kaynaklarını israf sofralarına meze yapmaya çalışıyorlar. Tarih tekerrür ediyor. O dönemde bu seferler nasıl ki Batının yapısını tümden değiştirdi ise, bu gün de adeta süreç yeniden işlemektedir. Özellikle Afganistan işgali ve bunun getirdiği maliyetler, Amerikan ekonomisini bir hayli zora soktu. Diğer İslam ülkelerine yönelttikleri saldırılar yine Batılılara sıkıntı olarak yansıdı. Yapılan silah satışlarına, istila edilen ülkelere hemen maden ve petrol şirketleri yerleşmesine rağmen, Batılılar, bu işgallerden, İslam’ın evlatlarının izzetli direnişleri sayesinde büyük zararlarla çıktılar. Bu işgallerden Batılı halklar değil, bahsedilen şirketler karlı çıktılar ve savaşın ağır maliyetinin yükü de halklara devasa vergiler ve sosyal devlet uygulamalarının ve güvencelerinin önemli ölçüde askıya alınması şeklinde döndü.
Avro Bölgesine gelince; bir yanda Yunanistan`ın borç vadelerinin uzatılması talebi, diğer yanda Almanya Anayasa Mahkemesi`nin 12 Eylül`de vereceği karar dikkatle takip edilmektedir. Mahkemenin kararı aynı zamanda Avro Bölgesi`nin alacağı yol konusunda da belirleyici olacaktır.
Bir zamanlar dillendirilmekten çekinilen Euro`dan çıkışın artık Kuzey Avrupalı üyelerin gündemine girdiğini ifade edebiliriz. Ekonominin çok sağlam kaleleri olarak görülen İskandinav ülkelerinde bile artık Euro’da çıkış konuşuluyor. Birlik konusunda çetin müzakereler yapılıyor. Bu iktidarlarda büyük bir panik havası hakim. Büyük ülkelerde de aynı hava hâkim.
Almanya Anayasa Mahkemesi`nin karar gününde, Hollanda da sandık başında olacak.
Yunanistan`ın, iki yılla sınırlandırılan ödeme takvimini daha uzun bir zamana yayma arzusunun, birliğin motoru konumundaki Almanya ve Fransa’da pek de olumlu bir karşılık bulduğu söylenemez.
Yunanistan`ın borçları, İtalya ve İspanya`ya sağlanacak destek, Alman Anayasa Mahkemesi`nin kararı, Avro bölgesinin önemli ülkelerinden Hollanda`da yapılacak seçimler ve Avrupa Merkez Bankası`nın tutumu konularında, verilecek veya çıkacak olan kararlar gelecek günler için belirleyici olacaktır.
Artık Batılılar kendi saadetlerini, başta İslam ülkeleri olmak üzere Doğuluların felaketinde arama stratejisinden vazgeçmelidirler. Her zaman Müslümanların kanı dolara ve Euro’ya dönüşmüyor. Ve akan her damla mazlum kanı, tecrübe ile sabittir ki, Batı sahillerine ulaşan bir tsunamiye dönüşüyor. İşgaller, batıyı düzlüğe çıkarmak yerine, silah ve petrol şirketlerini zengin ederken, Batıyı topyekûn geri dönülmez bir darboğaza sürüklemektedir.