“Andolsun ki biz her ümmete Allahu Teâlâ’ya kulluk edin ve ‘yeryüzünde ilahlık taslayan’ tağutlara tabi olmayın, diye tebliğde bulunan bir peygamber gönderdik…” (Nahl; 36)
“Hz. Âdem (a.s)’in yaratıldığı zamandan kıyametin kopacağı ana kadar deccaldan daha büyük bir fitne yoktur.” (Müslim, Fiten 126)
Yeryüzü bir imtihan meydanı, sebepler ve hadiseler de bu imtihanın vasıtaları olduğuna göre, zuhuru gelen her sebep ve hadisede büyük veya küçük bir imtihan payı muhakkak bulunacak, insanlar bunlarla imtihana tabi tutulacaktır. Kıyamete kadar sürecek hak-batıl mücadelesinde, kimileri hak taraftarı olurken, kimileri de batıl tarafında yerini alacak, herkes tercihine ve niyetine göre safını tutacak ve amelini ortaya koyacaktır. Sebepler ve hadiseler dünyasında zuhura gelen hiçbir tezahür yoktur ki, onda gizli-aşikâr bir imtihan payesi olmasın!.. Tezgâha konulan ve satışa sunulan her nesnenin üzerine balıklama atlamaya alışmış ve medyatik reklam propagandalarının etkisinde kalıp şartlanmış ve bir takım teknolojik-illüzyon tefekkür ve idrak kabiliyeti dumura uğratılmış hastalıklı çağın kalbi arızalı insanı, asli yaradılış gayesinin ve imtihan için bu âleme getirildiğini unutmuş ve unutturulmuş vaziyette yaşadığı dönemin fitne kanallarına ekseriyet ve umumiyetle destbende tabi ve teslim olmuştur.
İmtihan şuurunu kaybeden çağın insanı. Deccal illüzyonuyla büyülenmiş ve güdülenmiş vaziyette, deccal gıda sanayilerinde üretilmiş fıtrata aykırı GDO’lu hormonlu sahte paket mamullerin etkisiyle uyuşmuş, hızın ve hazzın esiri olmuştur.
Teknolojik illüzyon deccallvizyon, yani nam-ı diğer televizyon, yaşadığımız çağa damgasını vuran ve peşi sıra gelen video, internet, cep telefonu gibi pek çok manyetik ve medyatik kitle imha ve ifsad araçlarının da öncüsü olmuş, bir nesli adeta tırpan gibi biçmiş, şuur ve idrak cihetiyle ifsad edip manen imha etmiş. Sadece yiyip içen, midesinden ve eğlencesinden başka bir şey düşünmeyen, uyurgezer canlı cenazeler haline getirmiştir.
Bir dönem deccal dizileriyle büyüyen ve büyülenen bu talihsiz kuşak, “televizyon nesli” olarak tarihe geçmiş, biçilmiş ve heba edilmiş bir nesildir.
Bir zamanlar sadece yazılı basın, fotoroman ve sinema ve radyo kanallarıyla daha sınırlı bir kitleye hitap edebilen deccal ifsad faaliyeti, televizyon (deccalvizyon) aletinin keşfedilip geliştirilmesiyle tıpkı hadis-i şeriflerde işaret edildiği gibi, istisnalar hariç, neredeyse içine girmedik ev bırakmamıştır. Kablolu, uydulu bol kanallı, zehir zemberek, davullu dümbelek, çoğu belden aşağı programlarıyla bir nesili dini ve ahlaki değerlerinden uzaklaştırıp, deccal üretim sisteminin gönüllü tüketicileri haline getirebilmiştir. Deccalın sahte cennetinde yiyen, içen, sadece tüketen ve eğlenen, ama asla düşünmeyen, “hedonist ve narsist” dedikleri, kendini beğenmiş, zevk ve eğlence düşkünü, dinine ve tarihine düşman, edep, ahlak, iffet, hayâ ve maneviyata soğuk ve uzak, şuursuz ve uğursuz bir nesil yetiştirilmesi hedeflenmiştir. Yani mankurt projesi…
Beynelmilel deccal sistemine hizmet edecek bu mankurt neslin yetiştirilmesi için deccalvizyona olağanüstü roller yüklenmiş, adeta bu umumi ifsad ve kitle imha projesinin icra işi televizyon (ki artık bu melanete sadece deccalvizyon diyeceğiz) kanallarına havale edilmiştir. Son dönemde ise çok daha sinsi ve etkili yeni deccal aletleri, cep telefonları ve internet kanalları devreye konulmuş olsa bile, ulaşım ve kullanım kolaylığı sebebiyle televizyon (deccalvizyon) küresel iktidarını yine de korumuştur. Yaklaşık yarım asırdır evlerin başköşesini işgal ederek, yediden yetmişe ferd, aile ve cemiyetleri sistemli ifsad programlarıyla dejenere eden deccalvizyonun melanetlerini anlatmaya sayfalar yetmez. Ama zararlarını ve tahribatını birkaç temel başlık altında toplayıp özetle sıralayacak olursak:
1- Deccalvizyon, seyircisi haline getirip bir takım şeytani illüzyonlarla hipnotize ettiği zedelerini, fıtri imani ve ahlaki değerlerden ve insani faziletlerden ve vicdani hassasiyetlerden koparıp uzaklaştırır. Tedricen günahlara, fuhşiyata ve her türlü münkerata, menhiyata, hayâsızlığa ve ahlaksız tutum ve davranışlara yavaş yavaş ve sinsice alıştırır.
2- Deccalvizyonun hedef tahtasında: iman, hayâ, edeb, iffet ve ahlak gibi insanı insan kılan ulvi değerler, fıtri ve vicdani faziletler vardır. Bir takım sistematik hain plan ve programlar, film ve reklam spotlarında bu değerleri bombardımana tutarak cemiyet sathında itibarını düşürmeye ve kitlelerin bilinçaltını etkileyip yönlendirmeye çalışır.
Zaten iradesini ipotek ederek bu melanetin önünde diz çöküp oturan gafil deccalzede, tıpkı mama çocuğu gibi ekrana çıkan her şeyi yutmaya hazırdır.
3- Deccalvizyon, tıpkı uyuşturucu maddeler gibi bağımlılık yapar. Hazcılığa, hazırcılığa ve kolaycılığa alıştırır; bağımlısı olan deccalzede artık bu melanete yatıp kalkar, ömrünün en kıymetli yıllarını ekran başında şeytani dizileri seyrederek harcar. Bir zaman sonra bu melanete bakmadan yaşayamaz hale gelir. İrade ve azmini kaybeder, deccalvizyonun kölesi olur.
4- Deccalvizyon, izleyicisinin hayatını yönlendirir. Neyi sevip neyi sevmeyeceğine, yiyeceğinden giyeceğine kadar hemen her konuda fikir verir. İzleyiciler dizilerle ve reklam filmleriyle, maksadlı abartılmış haberlerle güdülenip yönlendirilir. İzleyici, sürekli almaya, tüketmeye ve gösterişe özendirilir.
5- Deccalvizyon, izleyicinin kalbini ve zihnini ifsad eder. Akli vicdani melekelerini tahrip ederek, tefekkür ve tahassüs kabiliyetini işlemez hale getirir. Düşünmekten, okuyup anlamaktan ve araştırmaktan uzaklaştırır. Her şeyi bir küçük tuşa dokunmakla ekranda görmeye alışan izleyici, artık her konuda tüketici haline gelir. Arayıp bulmak zahmetine katlanmak istemez; tembelleşir ve pasifize edilir.
6- Deccalvizyon sanal illüzyonik etkisiyle aklı ve dimağı uyuşturup bir tür sarhoşluk tesiri yapar. Sıhhatli düşünme ve muhakemeyi engeller. İzleyici artık tv ile düşünmeye, tv ile konuşup söylemeye, tv`de gördüğü sanal hokkabazlara özenip taklid etmeye başılar. Sanki tv`nin emir kuludur. Tv söyler, izleyici yapar. İzleyici belki farkında olmadan artık tv putuna tapmaya başlar.
8- Deccalvizyon, cemiyetin nüvesi ve çekirdeği olan ferd ve ailenin hemahengini bozar, sohbeti ve muhabbeti ortadan kaldırır; aile ferdlerini ruhen ve manen birbirinden kopartıp uzaklaştırır. Ayrıştırır. Kalplere fitne ve nifak tohumları eker. Deccalvizyonun getirdiği evden din, iman, edeb, hayâ, iffet, ahlak ve takva çıkıp gider. Evde artık sürekli konuşan, göbek atıp oynayan sanal şeytanın borusu öter. Geride, birbirinden kopmuş, manen uzaklaşıp yabancılaşmış, birbirini düşünmeyen, önemsemeyen, derdi ile dertlenmeyen, sadece aynı evde otel gibi yatıp kalkan, ama birbirini tanımayan, duygu ve düşüncelerini konuşup paylaşmayan bigâne ferdler kalır.
Zaten bu melanetin olduğu evde kimsenin konuşmaya hakkı yoktur. Deccalvizyon konuşur, herkes dinler, artık ailenin reisi ve izleyicinin efendisidir. Evde herkes onun emirlerine itaat eder.
9- Deccalvizyon, en çok çocukları ve gençleri etkiler. Dini ve iffeti koruyan fıtri hayâ hislerini zedeler. Genç ve körpe dimağları ahlaksızlığa, hayâsızlığa, günahlara ve inkâra teşvik eder; müptezel programlarla günahları bayağı haline getirir. Rezaletleri sıradan ve olağan hadiseler gibi göstererek vicdani hassasiyetleri köreltir; cemiyeti günahlara karşı vurdumduymaz, umursamaz ve tepkisiz hale getirir. Cemiyette haram-helal belirsizleşir. Hudutlar çiğnenir. Haklar ihlal edilir ve günahlar giderek alenileşip önemsizleşir.
10- Deccalvizyon, şeytani film ve reklam propagandalarıyla ev halkını koyun gibi güder. Her türlü kötülük ve rezalet izleyicinin gözünde normalleşir. Cinayet haberleri, arsızlık, hırsızlık, her tür münkerat ve ahlaksızlık vakıayı adiyeden sayılır. Akıl, nesil, can ve mal emniyeti ortadan kalkar. Deccal tezgâhından çıkan kapitalizm, komünizm, liberalizm vs. gibi ideoloji kisvesine bürünmüş vatan kurtaran(!) atlar meydanlarda tepişmeye başlar.
11- Deccalvizyon, ilim ve maneviyatın, iffet, edeb, hayâ ve ahlakın baş düşmanıdır. İzleyiciyi, Hakk’dan ve hakikatten uzaklaştırır; fıtri, ahlaki ve vicdani duyarlılığını çürütüp yozlaştırır. İlim öğrenme, okuma, tefekkür etme iştiyakını baltalar. Giderek hiç okumayan, düşünüp anlamayan, kumanda elinde kanalizasyonlarda dolaşan, günahları hiç umursamayan, ne yaptığını ve niçin yaptığını bilmeyen, anlayışı kıt, duygusuz, ruhsuz ve şuursuz, ahmak bir deccalzede kitlesi ortaya çıkar. Zaten hedeflenen de budur.
Deccalvizyon, imani, fıtri ve ahlaki bütün manevi değerleri tahrib ve tazyif eden, pimi çekilmiş şeytani bir bombadır. Bu uğursuz melaneti alıp evine sokan, kendi eliyle, hem kendisini hem de ailesini ateşe atmış sayılır. Ahrette ve hesap vermeye iman edenler, bu melanetin yanına bile yaklaşmamalı, deccalvizyonun şerrinden Hakk’a sığınmalıdır. “faydalısını izleriz, zararlısını seyretmeyiz…” diyenlere verilecek cevap; “deccala ve şeytana elini kaptıranlar kolunu da kurtaramazlar. Çoluk çocuğunu hiç kurtaramazlar!” sen evde değilken, çocukların ne izliyor acaba?!
Belki birbirimizi ve kendimizi kandırabilir; zaaflarımıza mazeret kılıfları da uydurup vicdanımızın sesini bastırabiliriz, ama Rabbimizi asla kandıramayız.
Bugün dünya, yarın ahret! Mahşer var, hesap var! Kıyamete kadar sürecek bir kabir/berzah âlime var!.. Bu dünyada deccalvizyonla yatıp kalkanlar, yarın kabirde ve mahşerde neye bakarak oyalanacak acaba.
“Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz; nasıl ölürseniz, o hal üzere diriltilip mahşer yerine getirilirsiniz!” buyurmuş Hz. Peygamber (s.a.v)…
Netice-i kelam olarak: deccalvizyon melanetinin kötülüklerini ve cemiyetin ifsadında oynadığı etkin rolü anlatmaya sayfalar yetmez. Şimdiye kadar hiçbir ifsad faaliyeti deccalvizyonun payine ulaşmamıştır. Bu melanetin dini, ahlaki, ferdi, ailevi ve içtimai zararları yanı sıra, okuma, ilim tahsili, kültür ve tefekküre vurduğu darbe facia boyutundadır. Çünkü televizyon insanları seyretmeye alıştırmaktadır. Her şeyi ekranda bir tuşa dokunmakla görmeye alışan seyirci artık okumak ve araştırmak zahmetine katlanmaktan hoşlanmaz. Sadece seyrederek bir şeyler öğrendiğini sanır ve aldanır. Hâlbuki öğrendiği bir şey yoktur. Aslında zihni iğfal olmuştur.
Ama zavallı deccalzede öyle bir oltaya takılmıştır ki zihnen iğfal edildiğini anlayamaz ve bir defa müptela olduktan sonra kolay kolay bu melanetin pençesinden kurtulamaz. Alışan bağlanır, bağlanan aldanır, insan alışıp bağlandığı şeye karşı kör ve sağırdır…
İnsan bir kötülüğün içinde kaldığı müddetçe o şeyin kötülüğünü göremez ve idrak edemez. Alışıp bağlandığı bir şeyin içine saplanıp kalır. Alışkanlıklar tıpkı uyuşturucu gibi bağımlılık yapar. Bir zaman sonra insan yaşadığı gibi de inanmaya başlar. Ey ahret yolcusu! Kendine ve ailene acı! Deccalın illüzyonuna aldanıp da kendini ve aileni ateşe atma! Bu melaneti hayatından söküp atmak için eğer vahiy bekliyorsan, vahiy gelmiş ve tebliğ edilmiştir. Kur`an ve sünnette yüzlerce delil vardır. Kurtulmak isteyene bir tanesi de yeterli sayılır. İşte Mü`minun suresinden apaçık bir delil; “O mü`minler lağviyattan yüz çevirirler!” (Mü`minun: 3)
Televizyon (deccalvizyon) lağviyatın ta kendisi ve münkeratın en şerlisidir. İman, izan ve vicdan sahibi herkes bunu bilir. Deccalvizyon, otuz senede bir nesli tırpan gibi biçmiş, genç dimağları harab edip işlemez hale getirmiş, binlerce aile yuvasını dağıtıp cemiyeti perişan etmiştir. Zararın neresinden dönülse kârdır. Daha fazla geç kalmadan ve gelecek nesilleri deccala kaptırmadan uyanalım ve birbirimiz uyaralım. Bu melaneti hayatımızdan söküp atarak onsuz da yaşanabileceğini ispatlayalım; çevremize, dost, aşina ve yarınlarımıza örnek olmaya çalışalım.
“Kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, dili ile (nasihat ederek) değiştirsin, buna da gücü yetmezse, kalbiyle buğzetsin ki bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, iman 78)
Yusuf Akyüz / İnzar Dergisi – Ekim 2012
Çağın Fitnesi, Deccalvizyon
Yeryüzü bir imtihan meydanı, sebepler ve hadiseler de bu imtihanın vasıtaları olduğuna göre, zuhuru gelen her sebep ve hadisede büyük veya küçük bir imtihan payı muhakkak bulunacak, insanlar bunlarla imtihana tabi tutulacaktır. Kıyamete kadar sürecek hak-
Yeryüzü bir imtihan meydanı, sebepler ve hadiseler de bu imtihanın vasıtaları olduğuna göre, zuhuru gelen her sebep ve hadisede büyük veya küçük bir imtihan payı muhakkak bulunacak, insanlar bunlarla imtihana tabi tutulacaktır. Kıyamete kadar sürecek hak-batıl mücadelesinde ...