Bismihi Teâla
amuoyu onları evlat nöbetini tutan ‘Diyarbakır anneleri’ diye tanıdı. Aslında zaten ekonomik, sosyolojik şartlar onları zorlukla, yoklukla erken tanıştırmıştı bir kere… Üstüne son yirmi otuz yıldır siyasi çalkantılar da binince vaziyetleri daha da müşkül bir hal aldı.
Bölgenin sosyolojisini bilmeyen, art niyetli, bilgiçlik taslayan; unvanı, sanı ne olursa olsun sözüm ona kimselerce konuşmak kolay! Bari ısırıcı dili, ayrıştırıcı üslubu kullanmasalar!..
Hacire Akar! Evlat acısıyla zaten önceden yanıp tutuşan bir anne… Örgüte kaptırdığı gencecik oğlunun çok geçmeden cansız bedeniyle karşılaşır. Düğününe sayılı günler kala, ikinci çocuğunu kurban etmemek adına tüm riskleri göze alarak, tek başına siyasilerden, lokomotif işlev gören siyasi partiden hesap soruyor.
Cesur ve tek başına, gözü pek, belli ki hayat koşulları çoktandır bu anneyi güçlü kılmış olmalı ki çalınan çocuğuna kavuşmak için bangır bangır meydan okuyor. Neticede dağa kaçırtılmadan ciğerparesini örgüt sarmalından kurtarıyor.
Hacire ananın bu direnişi ve sesi aynı kaderi yaşayan başka analar için adeta güç oluyor, çağrı oluyor!..
3 Eylül 2019 günü Diyarbakır/ HDP il binası önünde başlayan evlat nöbetinin üzerinden 354 gün geçti. Başka deyişle 1 sene tamamlanmak üzere… Süreç itibariyle sayıları çoğunluğu anneler olmak üzere 150 kişiyi bulan bu inisiyatif sıcak-soğuk, yaz-kış, hastalık ve tehditlere karşın ısrarlı bekleyişlerini sürdürüyor.
Tabi ki bu süreç zarfında 15 genç ailesine kavuştu ve kimi aileler de evlatlarının cansız bedenine!..
Yani umut ve korkulu bekleyişler aynı anda… Zira bir çatışmada çocuğunun ölüm haberini alma durumu da var. Hakikaten tarifi güç bir durum!..
Bu anne ve babaların ortak söylemi “oğlumu istiyorum”, “kızımı istiyorum”. Gencecik civanlar…14 yaş ile 20’li yaş arası çiçeği burnunda gençler, dokunuyor insana!
Hele anne ve babalar için, her an; erimeye yüz tutan, mum misali gibi mecali tükenişe götüren trajik hal!
T. Mutlu, 17 yaşında dağa götürülen kızı için “Ben senin eline kalem verirken, onlar senin eline silah verdi..!”
Ayşe Hanım “Diyarbakır’da genç bırakmadınız. Yeter artık toprağın altı genç doldu!..” Başka bir anne “Kendi çocukları en güzel okullarda, bizim çocuklar dağa!..”
… Aslında her biri ayrı bir dramı, acı bir hakikati anlatır. “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar” sözünün farklı deyişleri…
Şu; çok rahatlıkla söylenebilir ki, örgütün ağına kapılan gencin ailesine hiçbir surette bilgi verilmiyor. Yani siz çok güçlü bir referans ortaya koymadınız mı, yüksek miktarda finansman teminatı vermediniz mi, yanı başınızda olsa da göstermezler… En azından oğlunuz/kızınız bizdedir, diye bir tüyo da alamazsınız… İşte çalma da buna denilmez mi?..
Hele bir de fikri altyapıyı; F.Nietzche, A.Camus, E.Zola, M.Bakunin, K.Marks’ın kitaplarıyla zehirlemişlerse gönüllü bir asker oluvermesi zor olmayacaktır.
Kalın sağlıcakla…