Diyarbakır, 7-8 Mart tarihlerinde önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptı: Kürt Meselesine İslami Çözüm Çalıştayı. Çalıştay'ın 3500 STK'nın desteğini alması elbette önemli bir şeydi; ama daha önemlisi İslami kesim içerisinde ilk kez bazı şeylerin bu kadar açık dillendirilmiş olmasıydı.
Hem de müthiş bir algı operasyonunun yürütüldüğü böyle bir dönemde…
Bir defa şunu kabul etmek gerekir. Bazı kesimler arasında nerdeyse bir fikir birliğine varılmış durumda. Gerek Kürt ve Türk solunda, gerek Kemalistlerde, gerekse de liberallerde Kürt sorunu konuşulduğunda Pkk çizgisindeki siyasi hareketten “Kürt siyasal hareketi” diye söz edilir. Bu algı ve anlayış herkese kabul ettirilmek istenir.
İşte böyle bir dönemde Pkk'nin silaha dayalı, baskı ve şiddete dayanan siyasetine karşı “Kürt meselesinde İslami Çözüm”den söz etmek başlı başına önemli bir olaydır.
Çalıştay'da güncel meseleler konuşulduğu kadar “Kürt Meselesi”nin tarihsel bağlamından koparılmamasına da gayret edildi.
Kemalizme ve sorunun asıl kaynağı olan batıcı politikalara dikkat çekildi. Öyle ya meseleyi içinden çıkılmaz hale sokanlar seküler yaşamı savunan ve bunu dayatan batıcılardı ve eğer Kürt halkı hesaplaşacaksa İslam ile değil de gayri İslami sistem ve ideolojilerle hesaplaşmalıydı. Bu gerçeğin üzerinde durulması oldukça önemliydi.
Uluslararası ve ulusal projelerden ve hesaplardan da söz edildi.
Konuşmacılardan olan Doğruhaber yazarı Abdülkadir Turan konuşmasının sonlarında muhataplık konusunu irdelerken takip edilen siyasetin yanlışlığından söz etti ve altı çizilmesi gereken şu önemli vurguyu yaptı:
“Bu siyaset, uluslararası güçlerin İslam dünyasında ulusal solu iktidar yapma girişimlerinin bir geç örneği olarak PKK ulusal solunu Kürtlerin tek temsilcisi, daha doğrusu Kürtleri uluslararası güçler denetiminde tutacak yapılanma olarak görme niyetiyle ister istemez örtüşmektedir. Bu siyaset, PKK'nin tek parti zihinsel ve pratik yapısına uyum arz ediyor.”
Aslında farklı siyaset ve fikir mensuplarının Çalıştay'a katılması, tehlikenin farkına varıldığını göstermesi açısından önemliydi. Özellikle bazı camiaların siyasi alanlarda görünmemeye özen gösteren yapılar olduğunu düşündüğümüzde mesele biraz daha anlaşılır.
Yani birçok kimse elini taşın altına koyması gerektiği kanaatine varmış durumda. Bu da kendilerine teslim olanların dışında kimseye hayat hakkı tanımayan Pkk örgütünün sadece HÜDA PAR camiasına zarar vermediğini, İslami kimliğe sahip her yapının baskı altında olduğu gerçeğini ortaya koyuyor.
Sonuç bildirgesinde yapılan vurgular da önemliydi.
Çözüm sürecine destek verildiği ancak bu konunun daha şeffaf bir şekilde yürütülmesi istendi.
Siyasi katılımcılığın önünün açılması istendi ki, bu yeni bir dayatmacılık ya da tektipçiliğin istenmediğinin en net göstergesiydi.
Dil ve eğitim konusunda oldukça net vurgular yapıldı ve faşizmi çağrıştıran maddelerin değiştirilmesi istendi.
Sorunun çözümünde zindanlarda haksızca tutulanların ve ülkeyi terk edip gitmek zorunda kalanların da göz önüne alınması istendi.
Basının meseleyi ya görmezden gelmesi ya da çok az yer vermesinin siyasi bir tutum olduğunun altının çizilmesi gerekir. Kendilerinin siyasi tablonun bir yerlerine yerleştirenlerin yerlerini daraltma ihtimali olan bir girişime iyi bakmamalarının sebebi, insani ya da ahlaki değil pragmatik düşünmeleridir.
Ama basının bu tutumu çok da önemli değil.
Çalıştay'ın duyurulmaması duyulmayacağı anlamına gelmez. Mesaj gitmesi gereken yerlere gitmiştir. Önemli olan bundan sonra bu girişimlerin devam etmesi ve iradenin sağlam bir şekilde ortaya konmasıdır.