Cami ve Üç Adam Hikayesi

Mehmet GÜLSEVER

Üç adam vardı. Biri “cami”nin şiirii yazdı. Diğeri “cami”nin şiirini okudu. Diğeri de şiiri yazılan ve okunan “camiye” gitti. Üçü de bu sebepten zindana düştü. “Cami” şiirini  yazan yaşlı öldü. Bu şiiri okuyan tez zamanda çıktı. Zira suçu sadece okumaktı. Camiye giden ise müebbet aldı. Çünkü yazmanın ve okumanın pratiğini yapmıştı. Yani “yazan” ve “okuyanın” ürettiği suçu pratiğe dökmüştü. Ama umutvardı.

Camili, kubbeli, miğferli, sürgülü adam vefakar idi. Aynı zamanda cevval idi. Unutmayacaktı zindan arkadaşlarını. Kuyudan-zindana değin Yusuf'u iyi bilirdi. Saraya melik olacak zindan arkadaşlarını unutmayacaktı. Öyle de oldu. Zindan'ın Yusuf'u sarayın meliki oldu camiyi mihver edinenlerin desteğiyle de.

Ama tarih tekerrür etmedi. Hikaye okuduğumuz/bildiğimiz ve umduğumuz gibi çıkmadı. Zindandaki Yusuf'u saraya unutturan “tarih” bu defa saraydaki Yusuf'a zindandaki arkadaşlarını unutturmuş gibi. Vardır bir hikmeti elbet.

Melik çok güçlendi. Çok yıllar geçti.  Mazlumların umudu gittikçe büyüdü. Etrafına çok adam dadandı. Gün geldi Melik'in en yakınındaki arkadaşı onu arkadan hançerleyecekti ki; imdada “cami” arkadaşları yetişti. Yara bere içinde kalsalar da hançeri hainin elinden almayı başardılar. Bu defa hiçbir mazeret kalmamıştı. Zaten bu hain hepsini zindana attırmıştı. Her şey ayan beyan ortaya çıktı.

Melik arkasında duran dostlar ile daha yakın olacaktı. Zindandakileri de hatırlayıp azad edecekti. Ama ne olduysa oldu. Devran döndü. Melik tüm yakın arkadaşlarından şüphelenir oldu. Mecburen! “uzak” insanlarla dost oldu. Bu “uzaklar” da “yakınları” kovmaya başladı.

Şiiri yazılan ve okunan “camiye” gittiği için zindana atılanların dışarıdaki çocukları büyüdü. Bu çocukların bir kısmı yine zalimlerce ve zalimce öldürüldü. Öldürülenin kardeşi ölen kardeşinin mahkemesine gitti. Zindandakilerin çocuklarının bir kısmı bağda bahçede ırgatlık için melike başvurdu. Melik öyle bir hale geldi ki veya getirildi ki zindan ehlinin çocuklarına “potansiyel suçlu”  gözüyle bakmaya başladı. Irgatlık bile çok görülmeye başlandı. “Güvenilmezler” denilip açlığa mahkum ediliyorlar.  Hem de “cami” şiirini okuyanın çok güçlü bir melik olduğu zamanda.

Bir dönem zindana atılan melik için “Sen şiir değil plaka bile okusaydın seni yine de zindana atarlardı” diye açılan pankart bu günlerde ne kadar da güncelliğini koruyor. Zindan ehlinin çocukları öldürülen kardeşlerinin mahkemesine gittiği için; ya da babası, amcası, dayısı, ağabeyi şiiri yazılan ve okunan camiye gittiği için zindanda olmaları sebebiyle suçlanan ve ırgatlık bile çok görülen bu çocuklar için söylenecek bir tek söz var. “Siz mahkemeye değil çocuğunuzun yemin törenine gitseydiniz yine de potansiyel suçlu sayılırdınız.”  Bu mazlumlara ırgatlık bile çok görülüyor. Babalarını zindana atan hainler bile bu kadar ileri gitmemişlerdi. Melik'in meclisindeki her sırra şamil hızlı bir tayyare bile “biz sesimizi Melik'e duyuramıyoruz” diyorsa biz nasıl duyururuz” diyor bu mağdurlar. Melik'ten zindan arkadaşlarını azad etmesi beklenirken dışarıdaki çocuklarını da aç bırakıyor şimdi.

Tabi hikaye henüz bitmedi. Nasıl nihayete erecek hep birlikte göreceğiz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.