Bismihi Tealâ... İktidar partisinin bakanları tarafından yapılan bazı açıklamalar yüreğimizde bir burukluk oluşturuyor. Bülent Arınç bir konuşmasında Suriyeli bir çocuğun kendisinin elinden tutarak çadırlarına götürdüğünü ve çizdiği resimleri gösterdiğini nemli gözlerle anlatmıştı. “Sayın Arınç Güneydoğu’ya geliniz.” demek istedim konuşmasını izlerken. Acı denildi mi, feryat denildi mi gözler neden öteki diyarlara, uzak kıtalara yönelir bilemiyorum. Yanı başınızda yangın varken, ve bu yangınlar size ar iken… Acının rengi, ırkı, uzağı yakını olmaz bunu elbette biliyorum. Lakin yanı başımızdaki ağıtlara sağır kalıp uzaktaki acılara kulak kabartmak, hep uzağı işaret etmek, uzağı duymak, duyurmak marifet istiyor demek ki.
Güneydoğu’daki evlerin her biri yangın yeri sayın bakanım. O evlere bayram uğramayalı hayli zaman oldu. Bakın yine bayram yaklaşıyor. Siz, birçok çocuğu babasız bıraktınız. Babaları sırf dinini yaşadıkları ve yaşatmaya çalıştıkları için cezaevlerine attınız. Yetmedi aileleri ile görüşmeleri daha meşakkatli olsun diye onları memleketlerinden kilometrelerce uzaktaki cezaevlerine sürgün ettiniz. Suriye’deki babasız çocukların feryadını onlara barınak sağlayarak bir nebze de olsa dindirirsiniz. Bu güzel ve olması gereken bir tutum. O ağladığınız ve babası tanklarla öldürülen çocuğun babasını ona geri verememenin ıstırabını yaşıyorsunuz ya hani? Onun babasını geri veremezsiniz fakat yıllardır suçsuz bir şekilde cezaevlerinde çocuklarının büyüdüğüne şahitlik edemeyen babaları, çocuklarına geri verebilirsiniz. Madem bu kadar duyarlı insanlarsınız, öte dünyanın ağıtlarını duyuyorsunuz müsebbibi olduğunuz acıları dindirmenin vakti gelmedi mi?
Diyarbakır’da PKK tarafından çocukları dağa kaçırılan anaların günler süren feryatlarını en önce duyması gerekenler yine en son duydular. Aslında bir bakıma duymak zorunda kaldılar. Sağır sultan haber saldı, “Ben de duydum artık siz duymazsanız ayıp.” diye. Hoş duydunuz da ne oldu? Lice’de olanlar gözler önünde. Bir zamanlar PKK’nin yaptığı katliamlar, olaylar TV kanallarında “eli kanlı terör örgütü” diye başlardı. Şimdi sadece PKK diye başlıyor kimi kanallarda. Sayın bakanımız ”PKK şımardı” şeklinde izahat veriyor. Yaramazlık yapan çocuğuna şefkat gösteren bir baba misali. Sizin şımardı dediğiniz PKK kaç çocuğu yetim bıraktı sayın bakanım? Diğer çocuklara ağıt yakarken bu gerçeği de göz ardı etmemek gerek.
Ve son burukluğum Başbakanımızdan sadır oldu. “Camileri dolduralım…” Sayın Başbakanım iyi söylüyorsunuz, hoş söylüyorsunuz da yegâne gayeleri camileri doldurmak olan insanlar şuan cezaevlerini doldurmuş durumdalar. Bir yandan camileri doldurma kaygısı taşırken öte yandan tek dertleri Allah’ın rızasını kazanmak ve onun dinini yaşamak isteyen insanları cezaevlerine yollamak nasıl bir çelişki? Bir cami avlusunda “camileri dolduralım” derken camilerden alınarak cezaevlerine konan mütedeyyin insanlar aklınıza geldi mi hiç?
Yegâne gaye ve hedefleri Allah’ın dinini yaşamak, camileri doldurmak olan bu babaları çocuklarının minik ellerinden koparıp aldınız. Almakla kalmayıp sürgünlere saldınız. Eli kanlı terör örgütü PKK’’nin tüm faşizmine, caniliğine rağmen şımarıklık diye nitelendiriyorsunuz ya bu zümreyi… Biliyor musunuz, babaları suçsuz yere cezaevlerinde olan çocukların şımarıklık yapma gibi bir lüksü olmadı yıllardır. Oğlu cezaevinde iken onu son bir defa görme umudu ile yana yakıla can veren Rana Teyze gibi annelerin, gözü yaşlı eşlerin, babasız gelinlik giyen gelinlerin, hicret etmek zorunda bıraktığınız muhacirlerin şımarıklık yapma gibi bir lüksü hiç olmadı.
Yanı başınızdaki feryatlara her sağır kalışınız ve bazı söylemlerinizle yaramıza tuz basışınız bizden esirgenen adalete karşı inkisarımızdır vesselam.