İslam tarihinde hüküm sürmüş bütün yönetimler cami ve inşasına önem vermişlerdir. Selçuklu ve Osmanlı sultanları da bugüne kadar gelebilmiş, sanat değeri yüksek camiler inşa etmişlerdir. Bursa, Edirne, Konya, Sivas, Erzurum ve Diyarbakır gibi şehirlerde gördüğümüz bu muhteşem mabetler, ait oldukları dönemdeki yönetimin dinî bir karaktere sahip olduğunun da göstergesidirler. Anadolu'nun İslamlaşması sürecine bu camilerin önemli katkılar sağladığı da muhakkaktır.
Biz bugünkü yazımızda Cumhuriyet döneminde cami ve camilerin bağlı olduğu Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili bazı şeyler söylemek istiyoruz. Zira tarihin hiçbir döneminde rastlanmayan garip ve acip olaylar Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanmış, İslam'a ait her şeyi ortadan kaldırmak devletin temel görevlerinden sayılmıştır. Bu dönemde yaşananlar sadece İslam tarihinde değil, dünya tarihinde de benzeri duyulmamış, yaşanmamış meşum olaylardır. İşgale uğramış, sömürgeleştirilmiş İslam memleketlerinde bile yapılamayanlar Cumhuriyet Türkiye'sinde yapılmıştır.
Laik Cumhuriyetle birlikte Osmanlı'nın diğer bütün kurumları gibi camiler de yeni yapının gadrine uğradı. İslam'ı ve Kur'an'ı bir ortaçağ zihniyeti olarak gören, rotasını batıyı taklide çeviren batıcı laik anlayış, İslam'ı bütünüyle hayatın dışına çıkarma savaşını başlattı. İslam'a ait en ufak bir belirtinin bile kalmaması için devlet eliyle icraatlar sahneye kondu. Dinî eğitim yasaklandı, merî şerî hukuk kaldırıldı, Hilafet lağvedildi, Kur'an harfleri yerine latin alfabesi kondu vs.
Bazı araştırmacılara göre Cumhuriyet'in bu ilk yıllarında bir çok cami yıkılmaya terk edildi, askeri kışla diye at ahırı olarak kullanıldı. Yaklaşık 1926- 1948'ler arasında binlerce caminin ihmal veya kasıt neticesinde yok olduğu tahmin ediliyor. Çok partili sisteme geçiş ile beraber kimi bazı değişiklikler olmuş, altmışlı, yetmişli yıllardan itibaren birazcık nefes alabilen Anadolu halkı kendi mabedini kendi inşa etmeye başlamıştır.
Batılı laik bir devlet olma iddiasındaki Cumhuriyet, ne var ki batılı anlamıyla laik kalamamıştır. Ortaya konan icraatlar tam bir İslam düşmanlığıdır. Din ve devletin birbirinden bağımsız kaldığını, birbirinin işine karışmadığını ifade eden laiklik, bu memlekette hiç olmadı. Bu ülkede din ve diyanet hep devletin kontrolünde oldu. Oysa batılı hiçbir ülkede böyle bir şeye rastlayamazsınız.
Peki laiklik iddiasındaki devlet, bünyesine Diyanet'i neden dahil etti? Bunun cevabı basittir. Halkın kılık kıyafetine dahi müdahalede bulunan bir rejim, halkın dinini serbest bırakamazdı. Bu hedef doğrultusunda İslam'ın en bariz şiarlarından biri olan ezan yasaklandı. Yerine uyduruk Türkçe bir şeyler okundu. Dini eğitim tamamen yasaklandı. Kuran okuyan kişiler takibe uğradı, mahkum edildi. Meşhur değiş ile ‘o dönem ‘Allah' demenin dahi yasaklandığı karanlık bir dönemdir. Bu karanlık dönemde yapılan tahribatın bıraktığı olumsuz etkiler henüz tamamen giderilebilmiş değildir.
Laik Cumhuriyette Diyanet, İslam'ı ve Müslümanları kontrol altında tutmanın bir vesilesi olarak görüldü. Yapılan inkilâpların İslam'a uygun olduğu verilen fetvalarla, okutulan hutbelerle desteklendi. Resmi ideolojinin dışında kalan sivil dini faaliyetlerin hepsi gayr-ı meşru ve vatana millete zararlı faaliyetler olarak gösterildi. Diyanet kurumu bu sivil cemaatlerin alanını daraltmak içi kullanıldı. Her yıl düzenli olarak bu sivil faaliyetlerin alanı ve miktarı ile ilgili raporlar hazırlandı ve ilgili devlet kurumlarına sunuldu. Nerede ne kadar Süleymancı, ne kadar Nurcu olduğu araştırıldı.
Zamanla meydana gelen değişiklikler çok sınırlı kaldı. Özellikle son yıllarda olumlu gelişmeler olmadı değil, ama bunlar oldukça cılız ve yetersiz durumda. Diyanet'in personeli çoğaldı, cami sayısı çok arttı ama camilerin ifa etmesi gereken misyonu hep unutuldu. Ortada duran değişiklikler ve olumlu gelişmelerle beraber Diyanet, dini sahada halkın ihtiyaçlarını karşılamaktan hayli uzak kalmaya devam ediyor. Sıradan sivil bir cemaatin bile etkin olduğu kadar etkili olamıyor. Diyanet son yıllarda özellikle geçen hafta görevinden istifaya zorlanan Mehmet Görmez ile beraber önemli adımlar attı, ancak bunlar hiç yeterli değil. Henüz neden istifa ettiği kamuoyuna yansımayan Görmez'in gidişiyle umutlar gene bir başka bahara kaldı.
Yaşadığımız şu dönemde camilerin asli görevlerini ifa edebilmelerinin önündeki engelleri ve bunların giderilmesi için nelerin yapılması gerektiğini haftaya konuşmak dileğiyle Allah'a emanet olun değerli okuyucularım.