Bismihi Teâla
Ateş hattında, sınır boylarında gerek direk gerek endirekt biçimde saldırıların güzergâhında olan kesimdir onlar… Kimi zaman kör kurşunların, kimi zaman topların, roketlerin kimi zaman havada atılan füzelerin kurbanıdır onlar… Bazen bombalardan kaçarken ırkçı, nefret ve düşmanca duyguların kurbanı kimi zaman da yollarda, derin suların altında, dev dalgaların akıntısına kapılarak can verirler onlar… Açık deyişle dezavantajlı kesimdirler, savunmasız kitledir onlar. Yani çatışmanın, kavganın, savaşın, kaotik ne kadar hadise varsa, asıl tehlike altında olan hep sivillerdir. Daha da alçakça olanı ise savaşan tarafların birbirlerinden insan öldürdüklerini göstermek için kasti olarak sivil insanın kanına girmesidir. Diğer deyişle insan kafası üzerinde sayısal hesapların yapılıyor olmasıdır. Maalesef hesaplar bununla bitmiyor; öldürdükleri sivilleri kendi pis siyasetleri, emelleri, kavgaları uğruna bir de suçluymuş gibi göstermeleri ve daha neler neler!..
Amaç, gaye; kan akıtma, gündem oluşturma olunca uygulama göz açıp kapamak kadar kolay olmaktadır. Zira örgüt bunun yüzlercesini yapmıştır. Öldürdüklerini hain, yandaş, kontra, aşırı dinci gibi isimlerle arsızca yaftalamaktan da imtina etmemiştir… Zira bu hal onun su-i ahlakı olmuştur. Yani yalan-dolan siyasetlerinde, bukalemunca davranmada tavan yapmıştır. Öte yandan devletin içindeki çetelerin, şebekelerin özellikle Kürt coğrafyasında örgütle yakından uzaktan alakası olmayan sivillerin Pkk militanlarıymış gibi katledilmeleri de benzeri bir uygulama olarak halen hafızalarda yerini almaktadır... Liseli yıllarımda kendi köyümde 60’lı,70’li yaşlarında piri fani sivillerin kendi evlerinden alınarak, bul dozerlerin arkasından süründürülerek Pkk’lidir denilerek katledildiklerine(sene 1993/Eylül) bizatihi şahit oldum.
TSK’nın geçen hafta başında başlattığı “Sınır Harekâtı”na karşılık Pkk/PYD/YPG güçlerinin sivillere karşı havan topu saldırısı sonucu 20’ye yakın sivil vatandaş hayatını kaybetti. Özellikle Nusaybin, Akçakale ve Suruç ciddi bir tehlike altında… Bu gidişle sivillerin sayısının artacağından endişe edilmektedir. Zaten söz konusu yerleşim yerleri şimdiden boşalmaya başladı bile.. Halk evini-barkını, işini-aşını bırakıp kendi canını kurtarmanın derdine düştü. Sınırın ötesinin bundan farksız olduğu söylenemez. Hatta daha da içler acısı, zira ateşin tam ortasındalar…
Daha dün Nusaybin’de genç bir anne iki kız çocuğuyla sınır ötesinden açılan saldırılar sonucu hayatlarını kaybettiler. Pek çok ilden nüfusu fazla olan bu yerleşim yerleri yıllardır bu çatışmalardan dolayı hep kan kaybediyor ve yeni bir çatışmayla tekrar makûs kaderini yaşayacağı malumdur. Mağduriyetler, muhaceretler… alıp başını gidecektir.
Büyük şeytan Amerika hayduttur, katildir, ahlaksızdır. Bulandırır, birbirine düşürür, gider gibi yapar ama asla vazgeçmez. Suriye’de hep bu ikircikli tavrı sergiledi. Gâh ondan göründü gâh berisinden… Açık deyişle ABD, PYD-YPG’nin patronluğuna soyunarak her türlü desteği açık açık verdi, sonra da koridoru TSK’ya bıraktı güya. Şimdi de Türk-Kürd savaşı tezviratını yapıyor, her türlü şeytanlığı da yapacaktır.
Sivillerin öldürülmeleri karşısında batı ve medyası sus pus. Herkes kendi penceresinden bakıyor olaya… Kimin umurunda ki sivillerin çektikleri… Oysa savunmasız bu kitleye reva görülenlerin vebali vallaha ağırdır.
Bu süreçte alevlendirilmeye çalışılan iki kadim halkı birbirine düşürmek. Dolayısıyla yetkililerden en sade ferde kadar bu tür fitnelere karşı teyakkuzda olmalıyız. Zira peygamberin dile getirdiği gibi “…şeytan damarlarda gezecek kadar yakındır insana.” Bugün bu görevi büyük şeytan ABD yapıyor. Boşuna dememişler “Elin ipiyle kuyuya inilmez” diye!
Kalın sağlıcakla.