‘Cemaat' topluluk demektir. Genel olarak insan toplulukları için kullanılan bu kelime, özel olarak camide ibadet edenler için kullanılsa da, dini, felsefi ve hatta politik saiklerle bir araya gelen her topluluk için de kullanılır. Bu kelime sistemli ve koordineli bir yapıyı ifade eder. Başıbozuk kalabalıklar cemaat olarak adlandırılmazlar. ‘Cami', ‘camia' ve ‘cemiyet' de aynı kökten türetilmiş kelimelerdir. İslam inanç ve kültüründe cami, Müslümanların ibadet için toplandığı mekanı ifade eder. Cami, İslam medeniyeti ve hükümranlığının somut bir simgesidir.
Cemaat halinde yaşamak bir zorunluluktur. İnsanoğlu toplumsal bir tabiata sahiptir. İnsan için tek başına yaşamak zordur. İnsanlarla birlikte bazı hayvan türlerinin de beraber yaşadıkları ve bu beraberlikte akılları hayrette bırakacak bir koordinasyon sergiledikleri bilinmektedir. Arılar, karıncalar başta olmak üzere diğer bazı türler toplu halde yaşarlar. Toplu halde yaşama, yardımlaşmayı, yardımlaşma da güç ve kuvveti sağlar. Cemaat halinde yaşamada saklı bulunan bu kuvvet ve bereket, hadis-i şerifte ‘Allah'ın eli cemaat ile beraberdir' diye ifade edilmiştir.
İslam'da ibadetlerin bazısı belli bir vakitte ve toplu halde ifa edilirler. Beş vakit namaz cemaatle kılınır. Cuma namazı tek başına kılınamaz. Hacc farizası da toplu halde eda edilir. Yani Allah'a kulluk edilirken de cemaat halinde olmanın manevi kuvvet ve bereketi vardır. Cemaat halinde ifa edilen namazın sevabı tek başına kılınan namazdan yirmi beş, veya yirmi yedi kat daha fazladır.
Cami ile cemaat arasındaki ilişki zorunlu bir ilişkidir. Okul için öğrenci, ordu için asker ne ise cami için de cemaat odur. Dolayısıyla cemaatsiz bir cami düşünülemez. Cemaatsiz bir caminin diğer maddi bir yapıdan farkı yoktur. Yani camiye kudsiyet ve değer katan onun cemaati ve o cemaatin yaptığı ibadettir. Meşhur bir arap atasözü şöyle der: ‘Şerefu'l mekan bi'l mekîn' (Bir yerin değeri orada olanlarladır.) Camiyi cami yapan temel unsur cemaattir. Minaresiz, kubbesiz, hatta duvarsız bir cami mümkün olabilir; ancak cemaatsiz cami olamaz. Şimdi camiyi cami yapan bu temel unsur, yani cemaat üzerinde duralım.
Genel olarak bugün camilerin sayısında artış var. Tarihin hiçbir döneminde camilerin sayısı bugünkü seviyeye ulaşmamıştır diyebiliriz. Ne var ki, bu sayısal çokluk bizi sevindiremiyor, gelecek konusunda umutlu olmamızı sağlayamıyor. Çünkü karşımızda cami sayısına göre artması gereken cemaat sayısının tam aksine, cemaat sayısında büyük düşüş olduğunu görüyoruz. Nüfusunun neredeyse % 98'i Müslüman olan Türkiye'de camiye gelenlerin oranı çok düşüktür. Yapılan istatistikler, yakın bir gelecekte çoğu camilerin cemaat bulamayacağını gösteriyor. Nüfusa göre camiye gelme oranını ortaya koyan araştırmaların gösterdiği rakamları yazarak moralleri bozmak istemiyorum, ama çıplak gözle bakılınca da bunun vahim bir noktaya doğru ilerlediğini görmek zor değildir.
Şimdi dikkatlice düşünüp soralım: Bayram ve cuma günleri dışında, beş vakit namazlarda içerisi dolabilen kaç camimiz var? Özellikle sabah namazında ilk safı dolan cami sayısı kaçtır acaba? İstanbul'un ‘selatin camileri' denilen büyük camilerine uğradığınızda, ilk bir, veya iki saf dışında caminin boş olduğunu görürsünüz. Bu tür tarihi camilerde göreceğiniz başka hazin bir manzara da, caminin arka taraflarında en az namaz kılanlar kadar bir seyirci kalabalığın olmasıdır. Camiyi görmeye gelen bu kalabalığın çoğu yabancı olsa bile, içinde önemli oranda yerlilerin olduğu da bir gerçektir.
Kırsal kesimlerdeki camilerin bu son yıllarda önemli bir cemaat azalması yaşamaları üzücü diğer bir vakıadır. Oysa kırsal kesimde dindarlık oranı daha yüksek değil miydi? Bu oran neden ters bir istikamette değişti acaba? Bunun sosyal ve psikolojik sebeplerinin araştırılması lazım.
İki hafta önce yıllık tatilimdeydim. Bir akşam vakti kalabalık bir nahiyeden geçiyorduk. Şirin yapılı camide namaz kılmak için durduk. Camiye girdiğimizde manzara çok vahimdi. Nüfusu sekiz yüz civarında olan bu yerleşim alanında akşam namazında sadece üç kişi vardı. Yine seksenli yılların başında üniversite okuduğum yıllarda kaldığım mahallenin camiinden yaşanmış bir örnek vereyim. Aradan geçen 35 yıl sonra, geçen yıl bu camide bir ikindi namazı kılmak nasip oldu. Orada gördüğüm cemaat sayısı ise beni gerçekten ürküttü. Otuz beş yıl önce on beş yirmi civarında olan cemaat sayısı ikiye inmişti. Namaz sonrasında dikkatlice bakınca iki kişiden birini tanıdım, diğerini tanıyamadım. Meğer o tanıyamadığım bu ikinci kişi benim gibi oradan geçen biriymiş. Yani yirmi kişi olan cemaat sayısı aradan geçen 35 yıl sonra bire inmiş. Peki bir otuz beş yıl sonra durum nasıl olur acaba?
Cemaat sayılarını bir tarafa bırakıp bir de cemiye gelenlerin yaş profiline bakalım isterseniz. Bu konuda da karşımıza çıkacak manzara çok vahimdir maalesef. Mevcut cemaat içinde genç ve çocuk sayısı oranları gerçekten çok düşük. Geleceğe umutla bakmamızı engelleyen bu manzara üzerinde durulması gereken çok acil bir konudur.
Evet, çocuklarımız ve gençlerimiz neden camiye gelmiyorlar? Onları camiye getirmek için neler yapmamız lazım? Bu ve benzer soruların cevabını da başka bir yazıya bırakalım. Rabbim bizlere camiye, namaza devam eden nesiller nasip etsin; böyle nesiller yetiştirmek için kuvvet ve gayret versin.