Peygamberimiz (ASV) “Ümmetim dalâlet üzere toplanmaz. Öyle ise, ihtilâf çıktığı zaman sizlere ‘Sevad-ı Azamı’ tercih etmenizi tavsiye ederim”(İbn-i Mâce) buyurmuşlardır. İbn-i Hacer gibi büyük allâmeler, sevâd-ı azamın “hak ve istikamet üzere giden ümmetin ekseriyeti” olduğunu belirtmişlerdir.
Peygamberimiz (asm) “Kim itaatten çıkar, cemaatten ayrılır ve o şekilde ölecek olursa, câhiliye ölümü ile ölmüş olur”(Buhari, Müslim) buyurmuştur. Yine bir başka hadiste de “Kim cemaatten ayrılırsa gideceği yer ateştir” (Tirmizi) buyuruyor.
Bugüne kadar neredeyse hiç kimse, bu hadis-i şeriflerden kendilerine birtakım roller biçmekle de kalmayıp fırka-yı naciye olduklarını bile söyleyecek kadar cesur ve cüretli olanlardan iddialarının ispatını beklemedi.
Ancak gelinen noktada “cemaat kriterleri nedir?” sorusu daha fazla tartışılır oldu.
Bunu tespit etmek için İslam’ın temel kaynaklarına ve dünden bugüne yaşanan tecrübelere göz atmak yeterlidir.
Evet, gerçekten hakiki cemaat nedir?
Evvela İslam’ın yayılarak toplumu kuşatması için çalıştığı kadar Allah’ın indirdikleriyle hükmedilmesi için ciddi bir hedefi ve çabası olan, bu uğurda bedel ödemekten çekinmeden, malını ve canını vermekten geri durmama azminde olan grup… Öyle ki İslam düşmanları tarafından çeşit çeşit baskınlara, katliamlara maruz kalıp binlercesi tutuklansa bile istikametten ayrılmayan ve inadına kardeşlik ve ittifak diyecek kadar yürekli bir topluluk…
Bırakın Yahudi ve Hıristiyanların İslam karşıtı kimi örgütlü yapılarıyla samimi diyalog peşinde olmayı, İslam’a düşman olanlar en yakın akrabaları bile olsa onlarla arasına mesafe koyan topluluk... Dolayısıyla ABD ve israil ile birlikte anılmanın dünya ve ahirette helak olmak anlamına geldiğini çok iyi bilen bir topluluk…
Kendileri gibi düşünmeyen farklı mezhep ve meşreplerdeki kardeşleriyle sürekli iyi ilişkiler geliştiren, ihtilafları körükleyen değil, ittihadı dert edinen, hem ıslah ve iflah için onlara dua eden, mağdur ve mazlum olduklarında yardımlarına koşan, onları zalimin insafına terk etmeyen ve acılarını paylaşan bir topluluk…
Kendisi gibi düşünmeyen kardeşlerine karşı hüsnü zanla, şefkat, merhamet ve adaletle muamele ederken öfkelendiğinde karşıdakinin yanlışlarını deşelemeyen ve husumette aşırı gitmeyi nifak alameti sayan bir topluluk…
Haram ile helali, nur ile zulmeti, hizmetle zilleti birbirinden net çizgilerle ayıran, elindeki nimetleri günaha alet etmeyen ve bunları ahlak dışı öğelerle kirletmeyen bir topluluk…
Çıkarcılık değil, hak esasıyla hareket eden, müminlerin omuzlarına basarak ilerleyen değil Müslümanları omuzlarında taşıyan bir himmete sahip olan, İslam ehline hile ve tuzak kurmaktan Allah’a sığınan bir topluluk…
Mescid-i Aksa, dünya Müslümanları, cihad, başörtüsü ve şeriat gibi İslam’ın şiarları olarak bilinen konularda eğilip bükülmeyen, ehl-i küffara şirin gözükme adına İslam’ı yozlaştırmaktan sakınan bir topluluk…
Sadece kendi çevresindeki mağdur ve mazlumlara değil, tüm dünyadaki mahrum ve mustaz’afların ümidi olan, duasını alan ve bayrağını dalgalandırma idealinde olan bir topluluk…
Evet, böyle bir topluluk için cemaat ya da camia tabiri kullanılabilir, bunda bir beis yoktur.