Cep, Genellikle bir şey koymaya yarayan, giysinin belli bir yeri açılarak oluşturulan bir tür kesedir.
“Cep yakmak, birini cebinden çıkarmak, cepten harcamak, cepten yemek” gibi cep ile ilgili birçok deyim vardır. Çünkü cep, bir elbise kesesi olmanın ötesinde anlamlar taşıyor.
“Birini cebinden çıkarmak” deyimi “birinden çok üstün olmak” anlamındadır. Burada üstünlük cepteki paraya göre mi kalpteki cebe göre midir? Genelde maddi anlamda kullanılıyor. Ama elbise çıkınca bu deyimin hükmü kalmaz. Kimse kimseyi cebinden çıkaramaz.
Eskiden cep, sadece para ve eşya koymak için kullanılırdı. Ancak günümüzde bilgi, iletişim, haber de cebe girdi. Cep bu kadar şeyi almaya başlayınca rekabet de cebe girdi. Amerika ile Çin arasındaki ticaret savaşı cebe kadar girdi. Çünkü cep varsa rekabet vardır. Hırs ve tamah vardır.
Elbiselerde cep olmasa ne olur? Evet, cepsiz elbise kültür ve felsefesi dünyada sadece Müslümanlarda vardır. İhramın ve kefenin cebinin olmaması buna en somut örnektir. “Kefenin cebi yoktur” deyimi de meşhurdur. Demek ki cepsiz olma durumu da olabiliyor. Bir an elbiselerin cepsiz olduklarını düşünelim ne olurdu acaba… Herkes kalbindekiyle ahlakıyla erdemiyle baş başa kalırdı. Bilgi cepte değil kalpte olurdu. Mesajlar, yaldızlı sözler ceplerde değil gönülde ve gönülden olurdu.
Cepler arasındaki mücadele bir erdem, bir medeniyet mücadelesi değil para, güç hırs mücadelesidir. Nitekim Çin Devlet Başkanı açıkça söyledi: “Bizim ABD ile mücadelemiz ekonomiktir medeniyet çatışması değildir.” O halde mesele, şunun veya bunun cebinin kabarık olmasıdır. Ama insan olarak, Müslüman olarak bizim meseleye farklı bakmamız gerekir. Dünyada cepsiz elbise deneyimi olan tek millet Müslümanlardır. İhramın cebi yoktur. Orada herkes kalbiyledir. Kalpte ne varsa odur. Ve tabi kefenin de cebi yoktur. Orada herkes özüyledir.
Dünyada cepler arasında mücadele vardır. Ama bir de cepsiz olma mücadelesi olmalıdır.
“Elini cebine koy, doğal bir şekilde bembeyaz olarak çıkacak” (Neml:12). Bu nasıl bir ceptir ki ona giren el bembeyaz, tertemiz oluveriyor. Çünkü bu cep elbisenin değil kalbin cebidir. Hz. Musa hakkın huzurundayken elbisesinin cebi dolu gitmemişti. Kalbi, gönlü dolu gitmişti. Bu nedenle cebine giren eli bembeyaz oldu. Demek ki cep, elbisenin değil kalbin cebi olacak. O zahiri cep manevi ceple bağlantılı olacak. Böyle olduğu zaman cebin içinde bereket olacak. Eğer cep elbiseye sıkı sıkıya bağlıysa insan elbisesiz olduğu zaman ne yapacak? Bütün bilgiler, itibar, servet kaybolacak. O halde elbisenin cebine güvenmemek lazımdır. O cebin mutlaka kalple bağlantısı olmalıdır. Ve kapitalist anlayışın cebi kalpten, gönülden mutlak surette kopuktur. Bunu kendileri bile kabul ediyor. Onların ceplerinde para vardır; ama rahmet ve vicdan yoktur. Ceplerinde sistem vardır; ama nizam yoktur. Ve cepleri kirlidir. Oraya giren el kapkara dışarı çıkar.
“Örtülerini ceplerinin/yakalarının üzerine indirsinler” (Nur:31) Yani sözleri, aşkları, sevgileri cepte olmasın gönülde, gönülden olsun. Bugün aşk bile cebe girdi. Kimin cebi doluysa o cazip görülüyor. O tercih ediliyor. Ama beyler, hanımefendiler! Elbise çıkarılınca ortada cep kalmaz. Baki kalan aşk gönüllerde olandır. Cepte olan değildir. Elbiselerin ceplerinde bir yol yok çıkar vardır. Ama kalpten kalbe bir değil bin yol vardır. Ve hepsinin çıkarı gideri birbirinden güzeldir.
Ve nihayet savaş cebe girdi. Ama bu mücadeleden erdemlik çıkmaz. Temennimiz bunların birbirlerinin ceplerini delmeleridir.
Bizim içimiz rahat çünkü cebimiz delik değildir. Kalple bağlantılıdır. Binaenaleyh dünya âlem gelse bu cep delinmez…