İnsanlar çeşitli aidiyetlerle bir arada toplanır ve toplum olurlar. Bu aidiyetler din, dil, ırk, ideoloji, mezhep veya başka bir şey olabilir. Bazen de bir kulübün taraftarları, bir şahsın fanatikleri, bir fikrin takipçileri olarak bir arada bulunan guruplar olarak anılırlar. Bu aidiyetler birden fazla da olabilir. Aynı anda kişi birden fazla guruba ait hissedebilir kendini. Bütün bu gruplaşmaların temelinde sosyal bir gerçeklik olabileceği gibi bazen de propaganda ve tebliğ etkisi ile de oluşabilir. Algılar ve anlayışlar burada kişinin kalitesini belirler.
Bir fert ırkını ve milletini seçme özgürlüğüne sahip değildir. Yine aynı kişi anadilini de belirleyemez. Ama aynı ırk ve milletten oluşan fertlerin bir arada bulunması ve birbirinin derdiyle dertlenmesi sosyal bir durum olup gayet fıtri bir gerçekliktir.
Yine kişi sevdiği renkleri seven, ilgi duyduğu etkinliklere ilgi duyanlarla da bir arada olur ve onlarla da bir topluluk oluşturur. Bunda da bir tuhaflık yoktur.
İnsanın her hâlükârda kendi ailesine veya komşusuna öncelik vermesi ve ayrıcalıklı davranması da ayrı bir gerçeklik değil midir? Bunun yanlış olduğunu kim iddia edebilir? Elbette belli ölçü ve çizgilerde olmak şartıyla.
Peki, bir ferdin sahip olduğu aidiyet için fanatikleşmesi ve bu konuda diğer gurup mensuplarının üstünü çizmesi doğru olur mu?
Aidiyetlerin oluşturduğu sosyal birliktelik ve doğallık sınırlarını aşan bir pozisyonda durmak ne kadar insanidir?
Bir insan kendi kardeşini haksız olduğunu bilerek diğer birine tercih edebilir mi? Ya da bir mümin kendi dindaşını adalete aykırı olacak şekilde savunabilir mi? Bu aynı mezhep mensupları arasında olanlarda olduğunda daha da vahim bir hal almaz mı? Bir millet bir diğer milleti aşağılayabilir mi? Yani bir Türk diğer insanlardan, ya da bir Kürt diğer ırklardan üstün olabilir mi? Veya Araplar, Farslar üstün ve değerli milletler olma ihtimali var mıdır? Siyahi biri, zenci muamelesi görmeyi hak ediyor mu?
Bir cemaat mensubu, kendinden olanı bir diğerine tercih ederken vicdanı ne kadar rahat olur?
Bir fert kendini ön plana çıkarırken etrafındaki diğer insanların duygu ve düşüncelerini, istek ve arzularını, bilgi ve birikimlerini hesaba katmak zorunda değil mi? Sadece kendine Müslüman olmak diye bir deyim niye kullanılıyor?
Bir eş kendi eşini kontrol altına almaya çalışırken, ya da meşhur deyimle hizaya sokmaya çalışırken karşısındakine insani ve vicdani muamelede bulunduğundan emin mi?
Bir ebeveyn çocuğunu terbiye derken, onun duygu ve düşüncelerini, beklenti ve hayallerini derk ederek mi yapıyor, yoksa direk astığım astık kestiğim kestik durumlarında mı?
Biz insanlar bir arada yaşarken, etrafımızda görüp göreceğimiz herkesi insan olarak görmek ve onların da fikirlerinin, düşüncelerinin, isteklerinin, zaaflarının, korkularının, sevgilerinin, değerlerinin, yargılarının, inançlarının olabileceğinin düşünüp ona göre hareket etmek zorunda değil miyiz?
Bu sorulara cevaplarımız olmalı değil mi? Sizin cevabınız ne?
Ve en önemli soru geliyor; bu cevaplarınızı Hak terazisinde hiç tarttınız mı?