Yaz mevsimine girdik. Tabiat insanların saldırılarına son derece kötü bir örneklikle maruz kalıyor. 9 günlük bir bayram tatili neticesinde gidilen beldelerde dönüş sonrası geride bırakılan çöp yığınları insanımıza hiç yakışmıyor.
Sadece işin günahını piknikçi ve tatilcilerin boynuna atıp işin içinden çıkmak da doğru değil. Bu konunun sosyolojik bir zemini olduğunu kimse inkâr edemez. Eğitim sosyolojisinin neden nesiller üzerinde etkin olmadığı ve nesillerin aynı ezber davranışları neden sürekli hale getirdiklerinin de sosyolojik bir tabanı olduğunu bilmiyor değiliz.
Buna rağmen etkin bir çevre bilincinin yoksunluğu, toplumsal duyarsızlık almış başını gidiyor. Dünyada da bu bilinç, uluslararası anlaşmalarla sağlanmaya çalışılsa da ABD’nin bu anlaşmadan çekilmesi ve Batı’nın 3. Dünya ülkelerini çöp kutusu olarak algılaması ayrı bir traji-komik vaka. Daha geçenlerde refah seviyesi ve yaşanabilirliğiyle adı anılan Kanada, Filipinler’e çöplerini boşaltmamış mıydı? Bunun örneklerini o kadar çok verebiliriz ki ne sayfamız ne de yerimiz yeter.
Aslında konumuz uluslararası çevre sorunu olmaktan öte kendi çevre sorunumuzdur.
Sahi neden pikniklerimizde ormanlarımız çöp yığınına dönüyor?
Neden tatilciler geri dönerken bunun farkında olmuyor?
Neden belediyeler bu konuda farkındalık oluşturacak seçim vaatlerinde bulunmuyor?
Neden piknik/mesire alanlarında önleyici denetim sistemi veya mobil geri dönüşüm uygulamalar barındıran hizmetler, bu gibi yerlere özellikle hafta sonları yerleştirmiyor?
Haberlerde 3 bin nüfuslu olan Muğla’nın bir beldesinde 70 bin tatilcinin 9 günlüğüne yığıldığından bahsediliyordu. Geri dönüşte ise kalan çöp yığınlarını gönüllüler temizliyormuş. Peki bu ne zamana kadar devam edecek? Balık vermekten çok balık tutmayı öğretmek kalıcı çözüm değil mi?
Gidenlerin çevre duyarlılığı zafiyetleri bir eğitimsizlik sorunudur, kabul! Belediyenin/belediyelerin de bu konudaki yığılmayı mevsimine, hafta sonuna göre düşünüp mobil uygulamalarla alt yapı hazırlamamasının adı da herhalde kamusal eğitimsizlik olsa gerek!
Toplumsal bilinç bireysel etkilenmelerle güç bulur. Şov yaparcasına çöp toplamanın bir anlamı yok. Bireyi bilinçlendiren ailede anne-baba, yolda yürürken ve araç kullanırken özellikle çocuklara/topluma karşı her birimiz örneklik teşkil ettiğimizde meseleye toplumsal bir şuur vermiş oluruz. Her piknikçi ve tatilci kendi çöpünden çok, bir poşet çöp atmış olsaydı bunun yapacağı etkiyi düşünün.
Hamburg’dan Frankfurt’a beni bir yolculuğumda bırakan iki genç vardı. Türkiye’de ömürleri geçmiş hasbelkader orada yaşıyorlardı. İkisini de önceden tanıdığım ve bildiğim için yolculuk esnasında dağ başında güzel bir havada beton oturakların olduğu bir dinlenme yerinde kahvaltı yaptık. Evlerinden getirdikleri kahvaltı sepetini araçtan indirdiler. Ben gözlemliyordum. Önce bez sofrayı, üzerine gazete sayfalarını, sonrada kahvaltılıkları dizdiler. Kahvaltının bitiminde ise işlemi geriye sardılar. Boşalan tabakları düzenli bir şekilde sepete güzelce yerleştirip gazeteleri topladılar. Yakınlardaki çöp kutularına attılar. Bez sofrayı yeşil çalıya iyice silkeleyip katlayıp sepete yerleştirdiler. Etrafı ve kahvaltı alnını tekrar temizleyip yola hazır oldular. Bu gençlerin kazandığı bu güzel ahlaka etki eden bir neden de içinde bulundukları toplumun bireysel etkileşimi olduğunu inkâr edemem. Ancak o toplumun çevre bilinci küçük yaşlarda büyüklerinin örnekliğinde uygulamada baştan savmanın olmadığı bir toplumsal sorumluluk çerçevesinde etki alanı buluyor.
Son model araçların içinde sigara paketini yola atan anlayış ‘nice araç gördüm içinde adam yoktu, nice adam gördüm aracı yoktu’ dedirtiyor.
Duyarlı bir çevre bilincinin her bireye, piknikçiye ve tatilciye yerleşmesi dileğiyle…