Kaderi kederle nakş olmuş bir coğrafyanın neferleriyiz. Analarımız bizi büyütürken minikliğimizle mazlumiyet kefenine sarılan erleriz.
Tarih bizi mustazaflığımızla anar, insanlığın defterindeki kara bir ayıp olduğumuzdan dost-düşman bize yanar.
Bazen Ceylan Önkol olur çıkarız, yaşımız 12. Küçüklüğümüze bakmayın, sinemize yüklenen yük yaşımızın aksine çok büyük. Diyarbakır'ın Lice ilçesine bağlı Hambaz mezrasında parçalanırız. Bir battaniyeye doluştururlar parçalanmış bedenimizi.
Meğerse parçalanmamız için “yabancı cisimler” ne de çokmuş. Bula bula davada “maneviyat” yok diyen hakim de bizi bulmuş, netice bir şamarda bir umut olan hukuktan ki dava zaman aşımına uğramış. Devletin, “güç benim, ihmalime kurban giden sadece kendi canından olur” zihniyetine gadrine uğramak bu olsa gerek.
Bazen Yasin Börü olur çıkarız, yaşımız 16. Büyük bir misyonla –muhtaçlara kurban eti dağıtmakla- çıktığımız yolda şehir kurtlarının ortasına düşen kuzu oluruz.
İnsaf, vicdan ve merhametten bêpar kalmışlara yem oluruz. Kan, kaos, şiddet ideojisiyle uyuşturulan, insanlıktan çıkarılanlarca elden ele veriliriz.
Kabil'in tarihine özenenlerin, şeytanın misyonu için can atanların Habilî olmanın izzetiyle yol alırız.
Ceylan'ın parçalanması için bir ateş doğrudan veya dolaylı iş başındaydı. Yasin, Hüseyin, Hasan ve Riyad'ın parçalanması için iki ateş beraber kolları sıvamıştı. İnsan görünümlü kurtlar sokak başlarını tutup ümmetin kuzularını avlarken, çoban görünümlüler ve onların bekçi köpekleri konumundakiler işlenen vahşi cinayetlere sessiz kalmışlar, tarafsız davranmışlar, kuzular parçalanırken görmezlikten gelip seyretmişler.
Acı kervan! Kervan çadır mı kurmuş, ne? Diyarbakır karalar bağlamış bedenine, kara adamların kara eylemleri yüzünden.
Hak ve hakikat uğruna yol almanın bedelini tamam, tarihte Habil de canıyla, Zekeriya (a.s.), Yahya (a.s.) gibi güzideler de canlarıyla ödemişler. Fakat çağın Habibi Neccarları olan Yasin, Hasan, Hüseyin ve Riyad bir başka şehid olmuşlardır. Hâlbuki ellerinde halklarından muhtaç olanlara ulaştırmak üzere götürdükleri kurban eti, halklarına sunmak üzere kalplerinde ve dillerinde son elçi Muhammed Mustafa –salallahu aleyhi vesellem-‘in mesajları vardı. Ne de büyük bir cürmün(!) içindelermiş.
Linç edilmek, kurşunlanmak, balkonlardan aşağıya atılmak, bıçaklanmak, boğazlanmak, benzin dökülüp yakılmak, üzerlerinden arabayla geçilmek ne az bedelmiş, içinde bulundukları suçun(!) karşısında.
Ne dersiniz, bu azizlerin şehit olmasına dolaylı katkı sunanlar doğrudan onları şehit edenleri mahkûm eder mi? Ceylan'ın davasında halk arasında yaygın olan “köpek, köpek etini yemez” deyiminin gerçekleştiğini gördük. Siyasi ayaklar, şartlar, konjoktöre oynamalar, nabza göre şerbet sunmalar olabilir; fakat mevcut hukukun Yasin Börü ve arkadaşlarının katledilmesiyle ilgili davada da “guk” diyeceğini görmek büyük bir ihtimaldır.
Bazen Fırat Sımpil olur çıkarız, yaşımız 12. Devletçilik oyununa müptela olmuşların tuzağına düşer paramparça oluruz. Yaşımızın küçük olması, pazar yolunda olmamız neticeyi değiştirmez, kozlarını paylaşanların ayakları altında can veririz. Acı bir kez daha yer bulmuş kendisine. Fırat'ın annesi Kadriye'nin bağrına oturmuş, Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde. Bir asker bir polis öldürmek için tüm sivilleri öldürecek kadar akıllı(!) ve gözüpek(!) olanların umurunda mı?
Üstüne tutarsa sivilin ölümünü de düşmana yıkarız. “Dît ezim, ne dît dizim” gördüyse benim, görmediyse hırsızım misali, asker ve polis vurulduysa biz vurduk, siviller vurulduysa devlet yaptı şark kurnazlığıyla yol alanların, başları kumda olsa da gövdelerinin dışarda olduğunu bilmeleri gerekmez mi?
Bazen Elif Şimşek oluruz, daha da küçülürüz yaşımız 8. Masumiyet damlar yüzümüzden, özümüzden. Oyunun bile tadına varamamışken ölüm bulur bizi. İki ateşin kurbanı olarak yine biz seçilmişiz. Keder düşmez yakamızdan, taziye çadırı kurulur Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde.
Sivillerin arkasına saklanarak savaşçılık oynayanlar oyunundayken, onların attıkları roket bizi bulur, canımızdan, evladımızdan oluruz.
Evet, Ceylan ve Yasin, Fırat ve Elif olarak aynı celladların eliyle cennetlere uçtuk. Peki vicdan, insaf birgün dile gelse, güç elde ederse katillerimiz ahiret bir yana dünyada sığınacak bir in bulabilir mi?
İşte evlatlarımızın katline imza atanların ve göz yumanların mahkum olması için herbirimiz bir Önkol, Börü, Sımpil ve Şimşek ailesi olmalı ve zalimlere karşı hakkı haykırmalıyız.
Vesselam.