16-17 Mart 1988'de yaşanan Halepçe Katliamı'nın üzerinden 29 yıl geçti. Halepçe Katliamı, o günden bugüne konuşuluyor, o günden bugüne anılıyor, konuşulması da anılması da gerekiyor.
Ama ilk günden bu yana Halepçe'nin hep ön yüzü konuşuluyor. Ne yazık ki yazıp çizdiklerimiz, katliamın arkasındaki iradenin konuşulmasını sağlamıyor.
Oysa emin olun, Hama veya Halepçe… Irak ve Suriye'de BAAS döneminde yaşanan herhangi bir katliamın arka planı bütün yönleriyle açıklığa kavuşsa bölgedeki bütün kirli oyunların arka planı ortaya çıkacaktır.
Halepçe'de hakikaten ne yaşandı? Halepçe adını duyan hepimiz az çok bundan haberdarız. Halepçe katliamının nihai amacı neydi? Bunu bilenimiz ise yok hatta bilmek isteyenimiz de.
Yüzeyselliğin körleştirici de olsa tatlı bir çekiciliği vardır. Derinleşme istenmez. Zira yüzeysellik sorumluluktan ne ölçüde kurtarıyorsa derinleşme, o ölçüde sırtımıza sorumluluk yüklüyor.
Halepçe, hiç kuşkusuz bölge ile ilgili yeni projelerin bir başlangıcıydı. Sovyetlerin yıkılma sürecine girdiği o günlerde Sovyetler sonrası bölge dizaynının bir tarafıydı.
Halepçe Katliamı'nda son emri veren Saddam Hüseyin'di, katliam emrini uygulayan Saddam'ın üvey kardeşi Ali Hasan el-Mecid'di. İkisi de ulusalcı sosyalist bir kimliğe sahiptiler. Batı'nın her zaman takdir ettiği BAAS kurucusu Mişel Eflak'ın tedrisatının ürünüydüler. Halepçe katliamı, Batı'nın Saddam Hüseyin'le ilişkisini bozmadığı gibi Mişel Eflak'a bakışını da etkilemedi. Hatta belki mahzenlerdeki masonik Batı, Halepçe katliamından sonra Mişel Eflak'a daha büyük bir hayranlık duydu. Zira İslam dünyasında Batı için başarının ölçüsü, derin çatlaklar açmak, bir daha buluşmayı engelleyecek yaralar oluşturmaktır. Mişel Eflak hem Suriye hem Irak'ta bunu başarmış; İslam aleminin bu kadim iki merkezini ateşler içinde bırakmış ve Batı için sürekli bir politik alan hâline getirmiştir. Bundan büyük başarı mı olur!
Halepçe katilamı MİG 23 uçakları ile yapılmıştı. Saddam Hüseyin, Irak'ın petrol parasını vererek bu uçakları Sovyetler'den almıştı. Halepçe katliamında kullanılan bombaların da çoğu Sovyet kovanlıydı. Sovyetler Birliği, Halepçe Katliamı'ndan dolayı rahatsız olmamış, Saddam Hüseyin'le ilişkilerini gözden geçirme ihtiyacı bile duymamıştı. Oysa ne zamandır Filistinliler gibi Kürtlere de kurtuluş vaad ediyor, Solculaşarak öz değerlerine karşı savaşmalarına karşılık onlara hürriyetlerini vereceğini söylüyordu.
Halepçe'de “elma kokulu” sarin ve hardal gazı, Alman üretimi olarak bilinirdi, I. Dünya Savaşı'nda Almanlar tarafından kullanılmıştı. Halepçe'deki kullanımda ise 85 Alman, 19 Fransız, 18 İngiliz ve 18 Amerikan şirketine dair veriler vardı.
İnanılmaz bir koalisyon… Müthiş bir patronluk ve alçakça bir taşeronluk… Ama katliamdan sonra Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand'ın eşi Bayan Mitterrand, Batı'nın “insan hakları” duyarlılığı adına Halepçe etrafında dolanıyor, Kürtlerin acılarına gözyaşı döküyor ve “Kürtlerin Anası” diye onurlandırılıp fotoğrafı odaların en gözde taraflarına asılıyordu.
Fransız Sosyalizminin tarihî ismi François Mitterrand, 1954-1955 yıllarında Fransız İçişleri Bakanı olarak Cezayir'in özgürlük savaşını bastırmaktan sorumlu bir numaralı yetkiliydi, o dönemdeki katliamların emrini veren şahıstı.
Ne oluyordu da Bayan Mitterrand, insan hakları adına hiçbir duyarlılık içinde bulunmadan Cezayir katliamcısı François Mitterrand'ın karısı oluyor; ama Saddam Hüseyin'in Halepçe'de katlettiği Kürtlerin acıları üzerine ağlıyordu.
Ah anlayabilsek…
Halepçe'de uluslararası saklı koalisyon, yerli bir taşerona Kürtleri katlettirdi ve çaresizlik içinde kendisine doğru sürükletti.
İşte son 30-40 yıldaki uluslararası koalisyon siyaseti… Ah bir bilsek… Cezayir katliamcısı Mitterrand'ın Halepçe sahiplenmesinin sırrını bir çözsek… İşte o zaman kardeşliğimizin kıymetini bilir, birbirimize sarılır ve hep beraber yükselmenin yoluna gireriz.