Afrin ve Suriye'nin diğer bölgeleri gündemdeyken CHP içerisinde de ciddi bir kaynama başlamış durumda.
Ardı ardına genel başkanlık için adaylık açıklamaları yapıldı.
İlk açıklama İstanbul eski baro başkanı Ümit Kocasakal'dan geldi.
Kocasakal adaylığını ilan etti ve şunları söyledi:
“Bu açıklamayı Mustafa Kemal'in bir askeri olarak yapıyorum. Birileri Mustafa Kemal'in, Atatürk'ün askeri olmayı anlamıyor veya anlamak istemiyor. Atatürk/ün askeri olmak bir simge, bir metafordur. Bu onun yolunda yürümek, emir ve talimatları ondan almak anlamına gelmektedir. Atatürk'ün askeri olmak emperyalizme karşı olmaktır. Alt kimliklere bağlı hiçbir ayrım yapmaksızın tüm yurttaşları kucaklamaktır.”
Kocasakal'ın üslubu sertti ve ismi üzerinde tartışmaların eksik olmadığı İstanbul İl başkanı Canan Kaftancıoğlu'na da cevap mahiyetindeydi.
Kocasakal da birçok Kemalist gibi CHP'nin farklı bir çizgiye kaydığını ve Atatürkçü hedeflerden uzaklaştığını düşünüyor.
Ardından bir önceki kurultayda aday olmuş; ama kazanamamış olan Muharrem İnce yeniden aday olduğunu açıkladı.
Muharrem İnce, Ümit Kocasakal gibi keskin bir dil kullanmamayı tercih etti ve partide genel başkan değişiminin olağan bir şey olduğunu anlatmaya çalıştı.
"Mevcut Genel Başkan'dan farkınız ve iddianız ne olacak?" sorusuna şu yanıtı verdi Muharrem İnce: "Sayın Genel Başkan'a teşekkür ediyorum yaptıkları için. Ama 1972'yi düşünmek lazım. 1972 Kurultayı'nda İsmet Paşa'ya oy vermeyen delegeler hiç tanınmayan Bülent Ecevit'e oy verdiler. İsmet Paşa'yı sevmiyorlar mıydı? Hayır, seviyorlardı; ama partinin yenilmemesi gerekiyordu. Bunu başardı o günkü delegeler. Ecevit genel başkan oldu, CHP'yi de birinci parti yaptı. CHP'nin yenilenmesi lazım."
İsmet İnönü örneği ilginç; ama biraz çelişkili.
Dönemin analizini yapanlar iki ayrıntıya dikkat çekiyorlar.
Birincisi 1965-73 arası CHP'nin en çalkantılı olduğu yıllar olarak zikrediliyor. Yılmaz Çakır şu dikkat çekici bilgiyi veriyor: “Ecevit kurultaylarda İnönü'nün elini öpüyor, ona bağlılık gösterileri yapıyordu. Öte yanda da parti örgütlerini ele geçirmeye çalışıyor, her yere kendi adamlarını yerleştiriyordu.”
Yani Muharrem İnce'nin dediğinin aksine teşkilatlarda Ecevit iyi tanınıyordu.
Bu sırada Bülent Ecevit'in en yakınındaki kişi Deniz Baykal'dır ve bir partinin nasıl içten ele geçirilebileceğini de Baykal, Ecevit'ten öğrenmiştir. Hizipçilik ifadesi de Baykal'la birlikte değil Ecevit'le birlikte siyasette kullanılmaya başlanmıştır.
İkinci önemli ayrıntı o dönemde hem Ecevit hem de Baykal siyasette “sol” bir dil kullanmaya özen göstermişlerdir. Belki daha keskin bir sol söylem içerisinde olan TİP'e kaymaları önlemek için yaptıkları söylenebilir; ama bunu “altı ok” içerisindeki “Milliyetçilik” ilkesi ile bağdaştırmak için çok çalışmaları gerekmişti.
Buna göre Muharrem İnce, Ecevit-İnönü çekişmesinin neresinde durmaktadır?
İşi çok zordur Muharrem İnce'nin…
Baykal'a “Kaset kumpası”ndan sonra parti teşkilatını iyi bilen Önder Sav'ı payanda olarak kullanabilen ve onca seçim kaybetmesine rağmen parti içerisinde istediği hamleyi yapabilen Kemal Kılıçdaroğlu'na karşı hangi taktikle mücadele edecektir. Teşkilata hakim olamayan Muharrem ince, bir önceki kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu'nun aldığı 740 oya karşılık 415 oy alabilmişti.
Peki, Kemalizm konusunda ne yapacaklar?
Keskin Kemalistler Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun ve Ümit Kocasakal'ın aday olduğu bir yarışta Muharrem İnce, biraz sol, biraz Kemalizm diyerek prim yapar mı?
Kurultayda göreceğiz.