Önce CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel dile getirdi, sonra da kongre konuşmasında Kılıçdaroğlu.
“Kürt meselesini kalıcı olarak çözelim!” diye.
“İşsizlik ve Kürt meselesi, Türkiye'nin en önemli iki sorunudur!” tespiti de yine aynı partiye ait.
El-hak doğrudur.
Evet, hem işsizlik hem de çözülmemiş Kürt meselesi gerçekten can yakıyor.
CHP'nin bu konuda samimi olup olmadığını bilmiyorum.
Çünkü bu ülkede en çok istismar edilen konulardan biridir Kürt meselesi.
CHP'nin bu söylemlerinin samimiyet testine tabi tutulmasının da elbette çok haklı nedenleri var.
Zira sorunun kaynağı CHP'dir!
Meselenin izahı için şöyle kısaca tarihe biraz uzanalım.
Osmanlı'da vatandaşlık dâhil hukuk, siyaset, idari sistem vs. Müslim-Gayr-ı Müslim sınıflandırması üzerine bina edilmişti.
Bu yüzdendir ki lokal bazı meseleler hariç etnik anlamda çok ciddi bir sorun yaşanmamıştır.
Osmanlının son dönemlerinde, yani 19. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı içindeki Batıcı gruplar eliyle bu sınıflandırma aleyhine bir zihniyet değişimi yaşandı.
Din esaslı kimlik yerine “ulus, kavim” esaslı kimlik tercih edildi.
Bu bakış açısı değişikliği uygulamada da kendisini hemen hissettirdi.
Dönemin Kürt mirleri eli ile icra edilen vergileri toplama işi merkezi hükümetin memurlarına bırakılmış, yaşanan bu by-pass karşısında Kürt mirleri isyan etmişlerdir.
Osmanlıdaki en Batıcı grup olan İttihat ve Terakki, 1908'de 2. Abdülhamid'i tahttan indirmiş, hemen ardından Osmanlının yıkılması üzerine de ‘Batıcılık' parolası ile yeni bir rejim kurmuştur.
Bu rejimin birinci sacayağını “laiklik”, ikinci sacayağını ise ‘Türkçülük' esaslı “ulusçuluk” oluşturmuştu.
1950'lere kadar Kürt meselesinde yaşanan “red, inkâr ve asimilasyon politikaları” bizzat tek parti iktidarı CHP eliyle yürütülmüştür.
1950'den sonraki dönemlerde ise özgürlükler noktasında millet lehine bir gelişme yaşandığında, “Ordu göreve!” retoriği eşliğinde aynı zihniyet tarafından darbeler gerçekleştirilmiştir.
Darbe talimatlarının hangi güç merkezlerinden verildiğini ise artık sağır sultan bile duymuştur.
Durum böyle olduğu halde CHP, meselenin kendisinden kaynaklı bir sorun olduğu hakikati ile yüzleşmeyi “havaya ıslık çalarak” geçiştirmekte, hükümetlerin yaptığı gibi sonuç siyasetleri üzerinden meseleyi gündeme getirmektedir.
Esasen sorunun kaynağı olan bir partinin “Sorunu çözmek istiyorum!” demesini de önemsemiyor değilim.
Çünkü süreç içinde on binlerce insanımızı kaybettik.
Ülke serveti heba oldu.
Ağır travmalar yaşadık hep beraber ve yaşamaya devam ediyoruz.
Son tahlilde ise mesele, İslam coğrafyasını emperyalizm lehine yeniden dizayn etme ve uluslararası şer güçlerin elinde Türkiye ve Türkiye halkları aleyhine kullanılan bir enstrümana dönüştü.
Ey CHP!
Hükümete çok çağrıda bulunduk!
Çok bir karşılığı olmadı maalesef!
Faydası olur mu bilmem ama bir kez de sana çağrıda bulunalım!
Oluşturduğun bu sorunu çözmek istiyorsan kaçak güreşme, samimi ol!
Anayasanın 66. maddesindeki Türklük nitelemeli vatandaşlık tanımını değiştirmek için meclise kanun teklifi ver!
Mümkünse vatandaşlık tanımında hiçbir etnisiteye atıfta bulunulmasın!
Değilse, madem devletin adı Türkiye Cumhuriyeti'dir, o halde vatandaşlık da ‘Türkiye' nitelemeli olsun.
Anadilde eğitimin önünün açılması için 42. maddede değişikliğe gidilmesi noktasında da teklif ver!
Şu ana kadar dindarlar aleyhine bir zulüm aracına dönüştürülen laiklik ilkesi yerine “Devlet her dine eşit mesafede yer alır!” hükmünü getir!
Kısaca anayasada yer alan dil ve din yasaklarını ortadan kaldırmak için meclis çatısı altında ayakları yere basan girişimlerde bulun!
O zaman samimi olarak bu işi çözmek istediğini düşünelim!
Ve bizden taraf sana bu konuda elimizdeki imkânlarla her türlü desteği verelim!
Görüş ve Önerileriniz için... myavuz@dogruhaber.com.tr