Günlerce beklenti çıtası yükseltilmeye çalışıldı.
Beklenti çıtası tavan yaptı.
CHP, adayını açıklayacak, iktidar ve yandaşları çıldıracaktı.
Şişede pardon sandıkta – Kılıçdaroğlu'nun parti grubunda dolaştırdığı sandıkta- acayip bir isim saklı duruyordu.
Abdullah Gül'ün beklediğinden daha geniş mutabakatın uzlaşacağı bir isim.
İnsanların gözlerinin fal taşı gibi açılacağı, “Türkiye'de böyle adam da var mıymış” dedirtecek bir isim…
Ekonomiden anlayan bir isim…
Ülkeyi kucaklayan, uzlaşmacı, başarı hikâyesi olan bir isim...
Soldan da oy alacak, sağı da kucaklayacak bir isim…
Kemal Derviş, olmaz…
Abdullatif Şener, karşılığı yok.
Yılmaz Büyükerşan, fazla yıllanmış…
Sanırsınız ki Kılıçdaroğlu, kendisini tarif ediyor.
Ekonomi derseniz, hesap uzmanı…
Uzlaşmacı derseniz, cumhurbaşkanı olmaması için Cumhuriyet mitingleri düzenledikleri Abdullah Gül'e tav olacak kadar uzlaşmacı.
Kimileriniz bu durumu midesizlik olarak sayabilir ancak secim akşamı CHP seçmeni için bir soğuk soda hazım için yeterliydi sanırım.
Hepinizi öptüm dediğine de şahit olmuşsunuzdur.
Başarı derseniz, CHP gibi kavga ve gürültünün eksik olmadığı bir partide dokuz seçim kaybedip koltuğunu korumak bir başarı hikâyesi değil başarı romanı olur.
Baykal'ı bile alt edecek bir başarı.
Daha ne olsun!..
Neyse sandıktan in mi çıkacak, cin mi çıkacak derken Muharrem İnce çıktı.
İnce'nin adaylığıyla birlikte beyin yakan sorular da beyni rahat bırakmamaya başladı.
Mesela “ben şerefli namuslu bir siyasetçiyim, ben aday olmam” diyen CHP başkanı bu sözleri söylerken ayık mıydı?
Bu sözlerden sonra aday olmayıp “namussuz ve şerefsiz birini öne sürerim” düşüncesiyle Muharrem İnce'yi öne sürdüyse İnce'nin de bu sözler üzerine mutlaka söyleyecek sözleri vardır veya olmalıdır.
Sonra CHP vekillerinin İnce'nin parti başkanlığı için uygun görmedikleri ve sakındıkları oylarını başkanlık gibi hayati önem taşıyan bir seçimde İnce'nin lehine kullanabilirler mi?
Kullanmaları durumunda vatana ihanetten yargılanmalarını gerekli kılmaz mı?
Kendi partisinden aday olabilmek için yeterli delegeyi bulmakta zorlanan birinin başkan adayı olarak seçmenine dayatılması, seçmeninin aklıyla dalga geçmek değil midir?
“Benim göstereceğim aday ekonomiden anlayan, dürüst, her kesimi kucaklayacak biri” olacak deyip İnce'yi sunan Kılıçdaroğlu'nun bu meziyetlere haiz biri varken parti başında durması da kendi partililerine karşı ihanet içinde olduğunun göstergesi değil midir?
“Adayımızın ismi bu sandıkta gizli” diye çeyiz sandığı gibi dolaştırdıkları sandıktan İnce'nin adının çıkması sahtekâr cambazın oyununun afişe olmasından başka bir şey değildir.
*****
Solun - özellikle PKK'nin dağ kadrosu iyi bilir - karakteristik bir özelliği vardır.
Kurtulmak istedikleri militanı, dönüşü olmayan bir eyleme yollarlar.
Böylelikle kurtulmak istedikleri militana eylem yaptırıp örgütün kâr hanesine bir artı atarken kendilerince bir beladan da kurtulurlar.
Gelinen süreçte Kılıçdaroğlu da Muharrem İnce'yi kendince dönüşü olmayan bir operasyona yolladı.
Hem karşısına her an çıkmaya namzet bir adaydan kurtulmuş olacak hem de kazananı belli ve kesin olan bir seçimi koltuğunu koruyarak savuşturmuş olacaktır.
Böylece dokuz seçim kaybeden Kılıçdaroğlu, onuncu seçimi kaybetmekten kurtulup faturayı Muharrem İnce'ye kesmiş olacak.
Peki, bunca hile ve desiseden sonra sonuç ne olacak derseniz;
Her zaman rüzgâr aynı yönden esmeyebilir ve delege seçiminde etnik mezhebi fay hatlarını öne çıkaran Kılıçdaroğlu'nun bu planı onu da kurtaramayabilir.
Yani şemsiyesi fırtınada ters çevrilebilir.