Düğünde oğlan tarafının kendilerine çok yanlış yaptığını belirten beyefendi okuyucumuz şöyle diyor;
“Amcamın oğlu, mal ve makam sahibi, çocuklarını da okuttu. Ama biraz kendini beğenmişlikleri var. Bizi hiç sormazlardı. Kızımızı istemeye geldiler, ben hoş bakmadım ama hanım, ‘kızın gönlü var' deyince olsun dedik. Oğlan tarafının çevresi çoktu ve düğün biraz masraf gerektiriyordu. Durumları da iyi, herhalde bir problem olmaz dedik. Burunları havada olduğu gibi elleri de çok sıkıymış. Mehir için yüz gram altın dedik. Onlar da ‘düğünde takılan altınlar mehir sayılacak' dediler. Ben ‘öyle kabul etmem' dedim ama yine kızımla annesi sayesinde ona da tamam dedik. Düğün öncesinde hiçbir hediye, takı filan getirmediler. Nişan yüzüğünü de en ucuzundan almışlardı.
Düğün tarihini konuşurken, “çok ucuz bir düğün salonu var, illa o salonun uygun olduğu bir tarihe denk getirelim” dediler. Kendimi tuttum, sonra düğün yemeğini de en ucuzundan yaptırmışlar bunu da sineye çektim. Ama takıda az kalsın düğünü bırakıp gidecektim. Oğlanın anne babası, kardeşleri ve diğer yakınları sanki yabancı gibiydiler. Beş tane ufacık çeyrekle bir adet ince bilezik taktılar. Elaleme rezil olmayalım diye hanımın üç tane bileziği vardı, ‘onları sen şimdi ödünç ver, sonra alırsın' dedim. Düğünde iki tane sanatçı gelmişti. Onların parasını da damada ödetmişler. O da masraflar için bankadan kredi çekmiş. Düğün için uzaktan gelen misafirleri vardı. Nerede kalacaklarını hiç umursamadılar. Onlara da doğru dürüst yemek vermediler. Bunların huyu damatta da varsa kızımı çok zor günler bekliyor diye endişe ediyorum. Haliyle pek hısımlığımız da yok. Ah keşke kimseyi dinlemeseydim, kızı vermeseydim diyorum..”
Aradaki üzüntü ve pişmanlık dolu bir çok ayrıntı bir yana, maalesef yine cimriliğin ve pintiliğin acı bir hikayesi ile karşı karşıyayız.
“Millet düğün görsün, oğlumuzun, kızımızın mutlu günü, başkasından geri kalmayalım” gibi saiklerle, düğünler abartılıyor çok israf oluyor, gereksiz bir sürü masraf çıkarılıyor, der ve zaman zaman eleştiririz. Ancak gelin görün ki, misalde olduğu gibi bir de bunun aksi durumlar var. “Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün de açıp tutumsuz olma, yoksa pişman olur açıkta kalırsın.” (İsra 29) ayetindeki dengeli tutumu korumak herkese nasip olmuyor.
Cimrilik ve pintilik, İslam'ın en çok mücadele ettiği hastalıkların başında geliyor. Şu hadis-i şerifte cimriliğin hısım akraba bağlarını da etkilediği haber verilmektedir: “Cimrilik huyundan kaçının. Zira sizden önce gelip geçenler bu huy yüzünden helak oldular. Şöyle ki: Bu huy onlara cimrilik emretti, onlar da hemen cimrileşiverdiler; sıla-ı rahmi kesmelerini emretti, hemen sıla-ı rahmi kestiler; doğru yoldan çıkmayı (fısk-ı fücur) emretti, hemen doğru yoldan çıktılar.” (Ebû Dâvud 2/324, Zekat 46)
Cimrilik mal mülk sahibi zengin bilinen kimsede olunca çok daha kötüdür: “Gerçekten insan cimri olarak yaratılmıştır. Başı derde düştü mü sızlanır durur. Ama servet sahibi olunca da pinti kesilir.” (Mearic 19-21)
Pinti ve cimri kimsenin, yaşadığını zannettiği hayat, zaten onun dünyadaki cezasıdır, ahirette de infaktan, zekattan ve malını nerede harcadığından sorulacaktır.
Fakat böyle bir aile ile hısım olmak da dünyanın sonu değildir.
Evlilik, aile, anne babaya hürmet, kardeşlik, arkadaşlık gibi konularda bir taraf yaptığı yanlıştan dönmezse, bir gün muhatabına yaptığı hatanın aynısı ile karşılaşır. Bu durumda o durumdaki birini uyarırken ona acımak gerekir.
Düğünler, bir yönüyle ailelerin topluma kendi ahlak, kişilik ve hayat tarzı ile büyük ölçüde ifşa oldukları vakitlerdir. İmkanı olduğu halde örfe uygun beklentileri önemsemeyen kimseler, zihinlerde negatif olarak kodlanır. Hadis-i Şerifte “Cimri, Allah'tan uzak, insanlardan uzak, cehenneme yakındır” (Tirmizi, Birr 40) buyrulmuştur.
Elhasıl, yeni hısmınıza acıma hissiyle bakıp, onlarla iyi geçinmeniz de sizden beklenen erdemdir. “Onlar geçmişte, şurada, şu vakitte şu yanlışları yaptı” cümlesini hafızanızdan silip atın. Onun yerine muhabbette, müsamahada, af ve hoşgörüde cömert olmakta azimli ve kararlı olun.
Dua bekleriz.