Çin nereye gidiyor?

Dünya ekonomisinin lokomotifi olan Çin, aynı zamanda toplumsal sınıflar arasındaki uçurumun derinleştiği bir ülke. Bu bağlamda geçen hafta yeni genel sekreterini ve politbüro üyelerini belirleyen Çin’in nereye gittiği takip edilmesi gereken bir süreç olar

15 Kasım'da 82 milyon üyeli, dünyanın en büyük partisi Çin Komünist Partisi‘nin (ÇKP) 18. kongresinde ülkeyi yönetecek yeni genel sekreter ve politbüro üyeleri belirlendi. Cumhurbaşkanı Hu Cintao liderlikten resmen çekildi. Yeni lider Şi Jinping hem parti liderliğini hem de Cumhurbaşkanlığı görevini baharda devralacak. Böylece Çin’de Şi Jinping başkanlığında on yıl sürecek olan yeni bir yönetim dönemi başlamış oldu.

Çin’deki bu yönetim değişikliği yalnızca Çin’i değil, tüm dünyayı da etkileyecek nitelikte. Çünkü dünyanın en büyük ikinci ekonomisi ve 10 yıl içinde uluslararası sahnede etkin bir aktör olarak yerini alacak olan Çin’in aynı zamanda 2020'de 6 trilyon doların üzerinde yıllık harcamayla dünyanın yeni tüketim merkezine dönüşeceği tahmin ediliyor.

Dünya basınında yakından takip edilen Çin seçimleri Türk medyasında ise kısa haberlerle ve daha çok ekonomi sayfalarında yer verilen “Türkiye-Çin ticari ilişkileri” bağlamında yer buldu.

Türkiye’nin yeni Çin’i doğru okuması tavsiyesinde bulunan burjuva iktisatçılar, bugün daha çok üretici konumunda olan Çin’in aynı zamanda önümüzdeki yıllarda dev bir tüketiciye dönüşeceğini ve bu nedenle eğer şimdiden yatırım yapabilirlerse Türk şirketleri için de Çin’in büyük bir pazar haline gelebileceğini büyük bir iştahla anlatarak sermayeye yol gösteriyor.

Yeni dönemde Çin nereye gidiyor?
Çin’de yönetim değişikliği seçimle değil, beş yıllık iki yönetim döneminin sonunda Parti Merkez Komitesi’nin kararıyla belirleniyor. Çin hükümeti, parti genel sekreteri ve başbakan tarafından temsil edilen ikili bir yönetimden oluşuyor. Parti genel sekreteri ve başbakan parti üyesi bürokratlar arasından tayin ediliyor.

Yönetimin tek parti elinde olmasına rağmen ÇKP içinde çeşitli hizipler mevcut. Örneğin Mao sonrası dönemde, neo-liberal ve Keynesyen iktisat taraftarlarından ve ‘49 Devrimi liderlerinin çocuklarının oluşturduğu siyasi gruplardan bahsedilebilir.

Parti içindeki bu hizipler yakın oldukları toplumsal gruplar ve düşünce kuruluşları aracılığıyla kendi program ve politika önerilerini hazırlayıp parti meclislerinde tartışmaya açıyorlar. Bu hizipler değişik karar alma ve politika uygulama süreçlerinde etkin olup güç kazandıkça iktidar değişiminde de daha çok söz sahibi oluyorlar. Örneğin Şi Jinping’in parti içindeki desteğini daha çok neo-liberal iktisat politikalarının savunucularından aldığı ifade ediliyor.

Diğer taraftan Çin’deki hızlı ekonomik büyümeye bağlı olarak gelir uçurumunun giderek derinleşmesi ve güvencesiz çalışma en önemli sorunların başında geliyor. Bu bağlamda bir önceki dönem uygulanan sert neo-liberal politikaların toplum içindeki eşitsizliği arttırması ve çalışanları sosyal güvencelerden yoksun bırakması nedeniyle son dönemlerde refah politikaları ülke genelinde öncelikli hale gelmişti.

Ülkedeki bir diğer önemli sorunun ise yolsuzluk olduğu, hızlı kalkınmayla birlikte ortaya çıkan birçok yapısal ve yasal boşluğun ise yolsuzluğu arttırdığı vurgulanıyor.

Bu bağlamda yeni iktidarı temsil eden ve 18. Ulusal Parti Kongresi’nin kapanışında söz alan Şi Jinping’in konuşmasında kendi hükümetinin üstünde duracağı konular arasında yolsuzlukla mücadele ve partinin halktan kopuk olmasını işaret etmesi ve önceliklerinin sosyal güvenceleri sağlamlaştırarak halkın hayat koşullarını düzeltmek olacağını ifade etmesi dikkat çekti.

Yeni Genel Sekreter Şi Jinping reformcu mu, tutucu mu?
Söz konusu bu değişimi soL Gazetesi’ndeki köşesinde ele alan Prof. Dr Korkut Boratav, “Çin toplumu nereye gidiyor, Çin’in geleceği bu değişimden hangi yönde etkilenecek?” diye sordu.

Batı basının ÇKP’yi “reformcular" ve "tutucular” olarak ikiye böldüğünü belirten Boratav, reformcuların piyasa ilişkilerinin daha da genişletilmesini, özel mülkiyet üzerindeki kısıtlamaların kaldırılmasını, özelleştirmelerin hızlandırılmasını ve finansın serbestleştirilmesini talep edenler, tutucuların ise Mao dönemi sosyalizminin aşınmasına, abartılı özel servet birikimine, eğitim ve sağlığın bedelli olmasına karşı çıkanlar olduğunu ifade etti.

Tutucular olarak isimlendirilen bu kanadın en önemli temsilcilerinden olan Bo Şilai’nin 18. Kongre öncesinde çeşitli suçlamalarla görevinden uzaklaştırıldığına dikkat çeken Boratav, “Yeni Genel Sekreter Şi Jinping bu ayrışmada nereye oturuyor?” diye sordu.

Babası ÇKP’nin ilk kuşak devrimcilerinden olan Jinping’in partide devlet aygıtı içinde çeşitli görevler aldığını dile getiren Boratav, Şi Jinping'in babasının nüfuzunun da katkısıyla hızla ilerlediğini kaydetti. Yöneticilik yaptığı eyaletlerde özellikle yabancı yatırımcıları teşvik eden Jinping, son yıllarda ise ÇKP kadrolarını eğiten merkezi parti okulunu yönetmiş.

“Gelişen kapitalist ilişkiler ile etkisini koruyan devlet mülkiyeti arasındaki uyumsuz birlikteliğin yeni ÇKP yönetimin altında da sürecek mi?” diye soran Boratav, Çin’deki gelişmelerin sosyalizmin, dolayısıyla insanlığın geleceğini yakından ilgilendirdiği için takip edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

“İhracat pazarı daralan Çin iç talebi canlandırma yoluna gidecek”
Çin’deki yönetim değişikliğini Bianet’e verdiği röportajda değerlendiren Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu ise şu anda Çin'de en önemli tartışmanın ekonomi üzerinden yürütüldüğünü ve sağ ile sol arasındaki bölünmenin de bundan kaynaklandığını kaydetti.

Kozanoğlu ÇKP’nin genel çizgisini biraz daha sola çekecek olan, popüler halk taleplerine daha fazla cevap verecek olan çizginin kongreden evvel tasfiye edildiğini vurguladı.

Çin’in 70'li yılların sonunda kapitalizmi restore etmiş ve bir anlamda da ulusal kalkınmacı bir kapitalizmi "başarıyla", hızlı bir büyümeyle gerçekleştirmiş olan bir ekonomi olduğunu belirten Kozanoğlu, Çin’in bu kapitalist model içinde giderek gelir dağılımının bozulduğu, zenginle fakir arasındaki uçurumun arttığı, kırla kent arasındaki farklılıkların belirginleştiği bir ülke haline geldiğini sözlerine ekledi.

Kapitalizmin uluslararası kriziyle birlikte Çin'in ihracat pazarlarının daralması ve Çin ürünlerine olan talebin nispi olarak azalmasıyla birlikte bu temponun devam etmesinin zor olduğunu kaydeden Kozanoğlu, Çin'in büyük ölçüde iç talebi canlandırma yoluna gideceğini ifade etti.

“İngiltere ve ABD'nin de içinde olduğu bir istihbarat savaşı var”
Ülkedeki yatırımların büyük bölümünün çok uluslu şirketler tarafından gerçekleştirildiğini anımsatan Kozanoğlu, bir şekilde küresel şirketlerin değirmenine su taşıyan bu sistemde model değiştirilecekse onların da bundan daha fazla pay almak isteyeceklerini dile getirdi. ABD, AB, Japonya gibi Çin'de yatırımı olan metropol ülkelerin bu tür taleplerde bulunduğunu söyleyen Kozanoğlu, Çin'in içindeki daha kamucu ve sol denebilecek olan; en azından bu kadar hızlı bir özelleştirmeye tepkili olan, sosyal programları geliştirmeye dayalı kanadın tasfiye edilmesine söz konusu büyük güçlerin destek olmuş olabileceğinin altını çizdi.

Kamunun ekonomideki ağırlığının arttığı, emlak rantlarının büyük kapitalistlere değil de kamu işletmelerine gittiği ve kamu ekonomik kuruluşlarının korunduğu bir modeli savunan Bo Şilay'ın kongreden önce tasfiye edildiğine dikkat çeken Kozanoğlu yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“370 kişilik Merkez Komitesi'ne, oradan 25 kişilik politbüroya, oradan da dokuz kişilik daimi politbüroya seçilmek kilit önemde. Bo Şilay da daimi politbüroda, yani ileride parti başkanı ve devlet başkanı veya başbakan olacak bu elitlerin en önemli adayıydı.

Bo Şilay'ın karısı Gu Kaylay İngiliz işadamı Neil Heywood'un öldürülmesini planladığı suçlamasıyla önce gözaltına alındı, tevkif edildi, sonra ertelenmiş ölüm cezasına çarptırıldı. Sonra ailenin 130 milyon dolarlık servetinin yolsuzluklara dayandığı hakkında yayın yapıldı.

Bu olay Çin devlet yöneticilerinin, İngiliz ve ABD istihbarat teşkilatının içinde olduğu bir olay gibi görünüyor.

Mart ayındaki bu olaylar gelişirken Bo Şilay'ın istihbarat şefi ABD konsolosluğuna sığındı. Oraya kabarık bir dosya sunduğu bildirildi. ABD konsolosluğu daha sonra bu dosyayı Çinli yetkililere teslim etti gerçi, ama bu bilgilerin açığa çıkması böyle mümkün oldu.

Sonra şimdiki başbakanın, Wen Jiabao'nun ailesinin ve daha küçük çapta devlet başkanı Hu Jintao'nun, daha sonra da Şi Jinping'in daha büyük servetlere sahip olduğuna dair bilgiler Batı medyasında yayımlanmaya başladı.

Buradan kalkarak karşılıklı bir istihbarat savaşının olduğunu, iki fraksiyonun karşılıklı birbirleriyle ilgili bilgi sızdırdığını söyleyebiliriz.”

“Çin’de sınıf mücadeleleri devam edecek”
Diğer ülkelerde olduğu gibi Çin'de de sınıf mücadelesinin devam edeceği, geniş kitlelerin yaşam şartlarının kötüye gitmesi durumunda, küresel kriz sürecinde diğer ülkelerde olduğu gibi çalkantılar olabileceği tahmininde bulunan Kozanoğlu, bu anlamda yeni devlet başkanının biraz dengeci, rüzgârın estiği yöne göre tavır alabilecek bir figür olduğunu dile getirdi.

(soL- Dış Haberler)

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Medya Kritik Haberleri

Malatya'da Corona virüs ile ilgili alınacak tedbirler açıklandı