Bu cümle; Allah' a ve ahiret gününe iman eden, bu doğrultuda yaşamaya gayret eden, evlatlarını da yine bu şekilde yetiştirmeye azmeden, her anne- babanın oldukça aşinası olduğu bir cümledir.
Kaşlar hafif kalkar, suratlar kızgın bir ifade alır, adeta birer merhamet (!) abidesi gibi durur cümleyi kuran ve gayet pişkin bir şekilde söyleyiverir;
“Çocuğu zorlama...!’’
Hatta bazen o kadar ileriye gider ki, bazı anne ve babaları, psikolojik baskı altına alır bu tavırlar.
Peki, ne yapmıştır bu anne ve babalar?
Suçları nedir?
Çocuğu Allah’ın Peygamberinin (s.a.v) tavsiyesi gereği, namaza teşvik etmiştir. Kendisini yaratan Rabbine secde ettirmiştir. Bir yandan küçük bedeni sağlıkla, sıhhatle gelişsin diye çabalarken, bir yandan da ruhunu gıdasız bırakmamış, manevi rızıklarla rızıklanması için, tatlı lisanı ve güler yüzüyle yavrusuna, kul olma bilincini, daha tertemiz ve safken hakikatin nuruyla nakşetmiştir. Hem de kimsenin silemeyeceği şekilde.
Ama yok! Birilerine göre yanlış yapmıştır.
Hatta baskı uygulamıştır. Çünkü çocuk büyüdükten sonra kendisi karar vermelidir. Anne – babanın bunu çocuğa yaptırmaya hakkı yoktur. O halde Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, “Her çocuk, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.” (Buhârî, ) Hadisini hatırlatmakta fayda var. Demek ki anne ve babaların inançları, uygulamaları, duruş ve tavırları, hakeza yönlendirmeleri çocuğun aynı zamanda, ilerde nasıl bir birey olacağının temellerini oluşturmaktadır.
Çocuğun gittiği okul, girdiği toplum, yediği lokma, giydiği kıyafet bile seçilmeli ve hassasiyet gösterilmelidir. Bu konuda anne ve babadan daha fazla hak sahibi olduğunu düşünen bir takım insanlara şunları söylemek kesinkes şarttır...
Müslüman anne ve babalar, “Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et!’’ (Nahl/ 125 ) emri gereği yavrularına iman ettikleri dinin gereklerini sevdirerek ve en yumuşak üslupla öğretirler ve bizzat yaptırarak meleke haline gelmesine gayret ederler. Tesettürü de edebi de ibadetlerini de bu şekilde öğretirler.
Hemen her konuda çocuklarını zorlayan, fakat söz konusu fıtrat dini olan İslam’ın öğretileri olunca bunları zorlama gibi gören anne-babalara da şunları hatırlatmak gerekir:
Her sabah daha ortalık aydınlanmadan çocuğu okula zorla da olsa gönderirsiniz de söz konusu sabah namazı olunca, çocuğu zorlamayayım deyip, şeytanın sağdan yanaşmasıyla sahte bir merhameti kuşanırsınız!
Parkta oynayan çocuğun oyun hürriyetini elinden alırcasına, elinizdeki yemek kabıyla çocuğu o köşe bu köşe sıkıştırıp, zorla yemek yedirirsiniz de çocuğa oyunla, çocukça bir metotla, Allah'ın (c.c) kelamını öğreten anne-babaya öfkelenir, “3-4 yaşındaki çocuğu zorlama!” dersiniz.
Bazen de adeta küçük bir kadınmış gibi, abartılı abiyeler giydirip, tertemiz tenine kim bilir hangi kimyasal içerikli kozmetik ürünleri sürer, yürümekte zorlanacağı topukluları giydirirsiniz de, Kur’an'ın ayetlerinden olan tesettürü yaşına uygun formatta giyen kızları görünce, çocuğu zorlama dersiniz...
Hemen her konuda çocuğu zorlama hakkını kendinde görüp, hatta icabında şiddet uygulayan, ancak söz konusu İslam’ın hükümleri olunca birdenbire ‘çocuğu zorlamamak lazım’ cümlesine sarılan bazı ebeveynleri de unutmamak lazım...
Kısacası, biz ahirete iman ediyoruz. İmanın tohumları da küçük yaşta atılır biliyoruz. Çocuğa cennet yolunu açıp, cehennem yolunu kapatmak, zorlama değil, bilakis çocuğa verilmiş en güzel hediyedir, nimettir. En büyük hedefimiz şu ayetlerde geçen kimselerden olabilmektir..
Onlar, "Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle" diyenlerdir.
İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selâm ile karşılanacaklardır.
“Orada ebedî kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır!” (Furkan: 74,75,76)