Rabbimizin biz kullarına imandan sonra verdiği nimetlerin başında evlat gelmektedir. Evlatlarımızın dünyevi başarısı için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz ki gösterelim, buna ihtiyaç da var. Fakat unutmamamız gereken bir gerçek var; işin manevi yönü, sizler de gözlemlemişsinizdir son zamanlarda tesettürlü annelerin açık kızları, mütedeyyin babanın dine mesafeli çocuklarını. Acaba bu çocuklara nasıl davranılıyor da bu hallere geliyorlar? Bir Müslüman olarak bu hallere üzülmemek elde değil. Ehli dünya, kendi değerlerini evlatlarına çok güzel verirken biz Müslümanlar iki cihanın saadetini temin eden değerlerimizi çocuklarımıza vermede neden zorluklar yaşıyoruz? Şahit olduğum olayda bir çocuk kapalı olan annesini değil de açık olan teyzesini örnek aldığını, onun gibi olmak istediğini alenen beyan ediyordu. Neden? Çünkü teyzesi iletişimi çok tatlı çocuğu anlayan bir hal ile yaklaşırken, anne baskı ile davranıyordu. Din eğitimini korku üzerine bina etmişti; şunu yapmazsan Allah seni cehenneme atar, seni yakar. Bu ifadeler çocuk için ağır geliyor. Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki din eğitiminde birinci ilke tatlı bir iletişimdir.
Rabbimiz ÂLİ İMRÂN süresi 159. Ayette şöyle buyurmaktadır: “Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.”
Rabbimiz ayette yetişkinlere yumuşak davran hatalarından dolayı onları bağışla diyor. Çocuklar ise kendilerine yumuşak davranılmasından daha çok hoşlanırlar kaba ve sert davranan kişilere zahiren boyun eğseler de içsel olarak nefret ederler. Çocuklara vereceğimiz din eğitimimizin korku üzerine değil, sevgi temalı olmasına dikkat etmeliyiz.
Alman eğitimci ve pedagog Salzman, çocuğu kötü eğitmenin yolları kitabında çocuklarına söz geçiremeyen beceriksiz bir annenin hikâyesini anlatırken de şöyle der: Bu ahmak kadın çocuklarını üç şeyle korkutarak sindirmeye çalışırdı: Öcü, baba ve Allah. Çocukları yatmaya zorlamak için, ‘Yatın çabuk, kapatın gözlerinizi, yoksa öcüler gelir sizi yer,' derdi.
Yaramazlık yaptıkları zaman, ‘Allah annesini üzen çocukları cehenneminde yakar,' diye korkuturdu. Bir suç işleyen veya yalan söyleyen çocuğu tehdit eder, ‘Baban akşam gelsin görürsün sen, temiz bir dayak ye de aklın başına gelsin,' derdi. Bundan sonra çocuk öcü, baba ve Allah'tan eşit oranda korkuyordu.
Sonuç olarak çocuklarımızın bizi model almasını istiyorsak iletişim dilimizi değiştirmeliyiz, pozitif bir iletişim kurarak çocuğa sevgi ve muhabbet eksenli yaklaşmalıyız, korku temasını küçük çocukların hayatından çıkarmalıyız.
Devam edeceğiz vesselam…