Bu dünyada insanoğluna bahşedilen nimetlerin en büyüğü ve en değerli olanı hiç kuşkusuz çocuk nimetidir. Çocuk dünya hayatının süsü, neşesi, eşler arasında kaynaşma aracı, huzur ve mutluluk kaynağı, dünya ve ahiretin umududur. Çocuk, yuvanın temelini sağlamlaştıran, eşler arasındaki muhabbeti artıran ve özellikle anneyi eve bağlayan en önemli unsurdur. Çocuksuz dünya hayatının hiçbir tadı ve anlamı yoktur.
Ne yazık ki, günümüzde aile yuvası kuran nice eşler, batı tarzı bir yaşam biçimini seçerek, birtakım menfi propagandaların da etkisinde kalarak çocuk istememekte ya da ikiden fazlasını yapmamakta ve yapanları dahi yanlış görmektedirler. Bu anlayış, meşru bir mazerete dayanmadıkça dinimizin hoş görmediği, reddettiği bir anlayıştır.
Bir ev kadınının eşi yanında olmaksızın çarşı-pazarı sıkça dolaşması, başkalarının fitnesine sebep olabildiği gibi, kendi değer ve itibarını da kaybeder. Batı kültür ve medeniyetine özenen kadınlar, eğlenceye engel olduğu, gönüllerince gezip tozmaya veya televizyon karşısında vakit öldürmeye engel olduğu için çocuk yapmayı istememektedir.
Oysa Batılı ülkeler, kendi vatandaşlarına çocuk yapmaları için extra para vererek nüfuslarının artmasını teşvik ediyorlar. Müslümanlara gelince ülke ekonomisi veya geçim şartları bahane edilerek doğum kontrolü adı altında az çocuk yapma kültürünü aşılıyor, teşvik ediyorlar. Azıcık aklı başında olan bir Müslümanın, bunun emperyalistlerin bir oyunu, bir tuzağı olduğunu hemen anlaması, oyuna gelmemesi gerekir.
Bu sebeple Müslüman yetkililer, boşanma ve geçimsizliğin önüne geçebilmek için çocuk unsurunu dikkate almalı, hanımların eve bağlanıp hayırlı işlerin en önemlilerinden olan insan yetiştirmeye yönelik çalışmaları teşvik etmelidirler. Hakeza vaiz ve hatiplerin İslam'da çocuk yapmanın önemini ve ecrinin büyüklüğünü anlatmalı ve kültürünü yaymaya çalışmalıdırlar.
İslam'da çocuk edinmek, çocuğu İslam'ın ahlak ve edebiyle yetiştirip büyütmek büyük sorumluluk gerektiren bir görev olarak değerlendirilmiştir. İslam çocuk eğitimiyle alakalı birinci derecede babayı sorumlu tutar. Anne de bu sorumluluğun ikinci ortağıdır. Bu sorumluluğun çocuk açısından sonucu, onun ana-baba üzerinde bazı haklara sahip olmasını gerektirir.
Çocuğun ana-baba üzerindeki haklarından biri, doğar doğmaz onun kulağına ezan ve kamet okutulmalıdır. Böylece onun işiteceği ilk sözler "Allah" ve "Muhammed" olmalıdır. Sonra ona güzel bir isim koymaları ve helal rızıkla beslemeleridir. Çocuk bir az büyüyüp konuşmaya başlayınca ona sağ elle yemek yemekten tuvalet ihtiyacını görmeye kadar edep ve adabı öğretmelidir.
Anne-baba, çocuğunu sudan ateşten koruduğu gibi, yalan söz söylemekten, kötü ahlaktan ve kötü arkadaş ve çevreden de korumalıdırlar. Eğer bir çocuk sokakta sık sık ağzı bozuk ve küfürbaz çocuklarla arkadaşlık kurar, onlarla oynarsa onlardan öğrendiklerini ev ortamında da kullanmaya başlar. Bu gibi alışkanlıklar çocuğun kişiliği üzerinde derin izler bırakır.
Çocuk bir az büyüyüp iyiyi kötüden temyiz edince aileler, ona güzel konuşmayı Allah ve peygamber isimlerini öğreterek basit bir inanç kültürünü vermeyi ve ibadete özendirerek abdest namaz gibi temel ibadetleri öğretmeye devam etmelidir. İslam'a göre ana-baba helal olsa bile çocuğun ahlaki yapısı üzerinde olumsuz etki bırakacak davranışlardan sakınmaları gerekir. Zira çocuk onlarda gördüğü her şeyi aynen taklit eder.
Çocuğun öğrendiği şeyler Ana-babadan edindiği birer kopyadır, taklittir. Onlarda ne görse onu taklit eder. Kopyaladığı birçok şeyi, ergenlik çağında dahi etkisini sürdürebilir. Bir hikmet ehlinden çocuklarımızı nasıl eğitip edep verelim? Diye sormuşlar. O zat şöyle cevap vermiş! "siz kendi edebinizi güzel yapın, onlar zaten sizi taklit ederler."
Sonuç olarak eğer, ömür sermayemiz ve ahiret umudumuz olan çocuklarımıza iyi bir gelecek düşünüyorsak onları İslam'ın ön gördüğü ahlak ve adaba göre eğitip yetiştirmeye çalışalım. Eğer bunu yapmamışsak dünyayı ona kazandırsak da boştur. Peygamberimiz sallellahu aleyhi vesellem şöyle buyurur: "bir baba evladına güzel ahlaktan daha değerli bir miras bırakmış olamaz." (Müslim)