Dünyada özellikle Müslüman katliamı devam etmektedir. Bu kıyımdan bazı kareler sosyal medya aracılığı ile dünyaya yayılmakta ve yürek burkmaktadır. Özellikle henüz bebek sayılacak yaşta katledilen çocukların kareleri insanı derinden etkilemektedir.
Oldum olası tabutların küçük olması beni sarsmaktadır. Açıkçası böyle cenazelere katılmak dahi istemem. Çünkü toprağa gömdüğümüz çocuğun yası, benim için uzun sürüyor. Bu nedenle çocuklarını kaybeden ailelere sabır diliyorum.
Mesela Halepçe'de ortalama beş bin insan topluca katledildi. Ama aklıma kazınan fotoğraf, Ömer Hawar'ın kucağındaki bebeği ile öylece yerde serili cansız bedenleriydi.
Bu güne kadar Avrupa'ya göç yollarında binlerce insan denizlerde boğuldu. Ama toplumsal olarak hafızamıza kazınan fotoğraf karesi Alân'ın oldu. Öyle değil mi ama? Kısa mavi şortu, kırmızı tişörtü, düzgün saçları ile sessiz sessiz kıyıda uzanması, boğazlarımıza bir yumru oturtmuştu.
6-8 Ekim olaylarında ellinin üzerinde insan öldürüldü. Ama Yasin'in et dağıtmak gibi masum bir amaç ile evinden çıkıp, bir daha eve dönememesi tepeden tırnağa hepimizi derinden yaraladı. Katledilme şekli de uzun süre zihnimizde bir yara açtı. Bıçaklanıp, üçüncü kattan aşağıya atılan Yasin'in bedeninin yakılmaya çalışılması ve cesedinin asfalta yapışması tarihe ayrıca bir not düşürecek cinstendi.
Çocukların sadece ölüleri değil, yaralı halleri bile bizlere ayrı bir mesajdır. Suriye'de kıyılan bunca cana rağmen, Halep şehrinde Rusların bombardımanı sonucu yaralanan Ümran'ın Ambulanstaki o masum oturuşu, benzimin atmasına sebep olmuştu.
Köşe yazarlarımızdan Mustafa Karakaş, hepimizin bam teline basan, mekânımızı tarumar eden bir şiir kaleme almış:
Aylan
Kalk yerden üşürsün
Bu gün dayanamam
Başka bir gün ölürsün
Kendisi ne düşünür, bilmem ama Ümran için de yazılamaz mı acaba?
Mekân mekân öldürülüyoruz ya…
Şimdi en çok kıyımdan geçirildiğimiz mekân Arakan. Oradan da düştü küçük bir çocuğun suyun yüzeyine taşan cansız bedeni. Küçücük bedenini saran dantelalı elbisesi ile suyun yüzeyinde yüzen bir melek edası ile duruyor.
Bizim payımıza düşen bunlar. Sadece fotoğraflardan yansıyan karelere bakıp, kanlı gözyaşları eşliğinde yapılan dualar ve boğaza oturan demir yumrular. Başka da bir şey yok. Hayat devam ediyor.
Aslında bazen atalarımıza kızıyorum. Mesela neden sadece “Ateş düştüğü yeri yakıyor?” Hâlbuki cehennem ateşi ise söz konusu olan, içine düşen herkesi yakacak. Bilmiyorum atalarımız bu hususta yanılmış olabilirler mi?
Dünya tiranlarının kıydığı çocukların haddi hesabı yok. Çivisi çıkan bu dünyanın, zıvanadan çıkmış bu diktatörlerden kurtarılması lazım.
Yeryüzünün mazlum, mahrum, mağdur ve mustazaflarına hitap eden Peygamber Muhammed (sav) varisi, adaleti mülklerin temeline atan Halife Ömer'in halefi ya da Zülfikar sahibi bir yiğit daha çıkarır mı bu ümmet?
Tarihin tekerrür etmesine bakacak olursak…