Her anne ve baba çocuklarını mutlu etmek ister. Çocukların mutluluğu çoğu zaman anne ve babalar için her şeyden daha önemlidir. Hatta ebeveynler bu durum karşısında kendilerini unutup salt çocuklarına yönelmekte, hayatlarının merkezine çocuklarının mutluluğunu almaktadır. Hal böyle olunca ortaya sadece mutlu ettiğimiz ya da mutlu ettiğimizi sandığımız durumlar dışında bilmeden yaptığımız, hatta çocuklarımıza zarar veren durumlar da ortaya çıkmaktadır.
Bu yazımızda çocuklarımızın mutluluğunu her zaman düşünerek onlara her durumda yardımcı olma çabamızın, çocuklarımıza nasıl etki ettiğini yazacağız.
Her koşulda çocuklarımızı mutlu edeceğimizi sandığımız eylemlerle, acaba onlara yardımcı mı oluyoruz? Yoksa yardımcı olabilme çabamız zararlı mı?
Meşhur Cibril hadisinde "kıyametin alametlerinden birinin de kadınların efendilerini doğurmaları olduğu" vurgulanmıştır.(Buharî)
Bu Hadis hem günümüzde hem de geçmişte olan olaylara işaret etmektedir. Özellikle günümüzde aile ilişkilerinde ve çocukların anne babalarına karşı davranışlarını, anne babaların da çocuklarını terbiye ederken dikkat edecekleri konuları hatırlatmaktadır denilebilir.
Hadis, verdiği bilgiler yönüyle Peygamber Efendimizin(asv) gelecekten haber veren mucizelerindendir. Ayrıca anne dünyaya gelmesine neden olduğu çocuğundan gerekli hizmet, hürmet ve saygıyı beklerken, aksine anne çocuğuna hizmet etmektedir. Böylece anne hizmetkâr, çocuğu ise efendi konumuna girmiş olmaktadır. Ana-babaya itaat azalacak, kadının doğurduğu çocuk, kendisine köle muamelesi yapacak; bir evlat, kendi annesine karşı efendilik taslayacak, onu hor ve hakîr tutacaktır.
Buradan konumuzu ilgilendiren kısmından âcizane anladığım şu ki: Annelerin çocuklarının kölesi olması, kendini çocuğuna feda etmesi(olumsuz manada) sürekli onu mutlu etmeye çalışması, çocuğunun bir an olsun sıkıntı yaşamaması, olumsuz duyguları yaşamaması…
Hâlbuki yaşadığımız hayatta acılar var, sıkıntılar var, olumsuz duygular var… Bunları yok sayarak hayatı çocuklara cam fanus içinde sunamayız. Mutluluk toplumumuzda o kadar çok pompalanıyor ki, bazı ebeveynler işlerinin çocuklarını sürekli mutlu etmek olduğunu düşünüyorlar. Bir çocuk üzüldüğünde ebeveynleri onu hemen neşelendiriyor ya da çocuk kızgın hissettiğinde onu hızla yatıştırıyor ya da onu mutlu etme yarışına giriyor.
Çocuklar kendilerini mutlu hissetmediklerinde, bir şeylerin ters gittiğine inanarak büyüyorlar. Bu da çok fazla iç çatışma yaratıyor. Kendini üzgün, hüsrana uğramış, suçlu, hayal kırıklığına uğramış ve hatta bazen öfkeli hissetmenin normal ve sağlıklı bir şey olduğunu anlamıyorlar.
Çocuklarının etrafında pervane gibi dolaşan ailelerin özelliklerine baktığımızda karşımıza şu özellikler çıkmaktadır.
Bu aileler;
*Çocuklarını kesinlikle yalnız bırakamazlar. Her zaman ve her yerde çocuklarından bahsederler.
*Bu ebeveynler çocuklarına aşırı bağımlıdırlar. Onsuz yapamazlar kendi hayallerini onun üzerinden gerçekleştirmek istedikleri için ikisinin de hayatları sıkıntıya girmektedir.
*Bu ebeveynler çocuklarının yapabileceği sorumlulukları, kendi üzerine alarak çocuklarını sosyal hayatta çaresiz bırakıyorlar.
*Bu ebeveynler aşırı kaygılıdır. Çünkü çocuğunun başına bir şey gelme ihtimalinden çok kaygılanmaktadırlar.
Bize düşen görev çocuklarımızın mutsuz olmasını, acı çekmesini de öfke duymasını veya yoksunluk yaşamasını da normal görelim. O duyguların da reel hayatta olduğunu onlara hissettirelim. Varlık gibi yokluğun da olduğunu onlara anlatalım. Mutluluk gibi üzüntü duygusunun varlığını da anlamalarını sağlayalım. Bu sayede çocuklarımızda empati duygularının geliştiğini göreceğiz. Çocuklarımıza pembe bir tablo çizmeyelim. Sosyal hayatın içinde acı da var, keder de var, olumsuzluklar da var. Bunu bilerek hareket edelim.
Sonuç olarak bizim görevimiz: Çocuğu mutlu etme sanatı değildir. Çocuğu hayata hazırlama becerisi kazandırmaktır.
Vesselam…
Görüş ve Önerileriniz için... skosman@dogruhaber.com.tr