‘Ortadoğu' ismi, coğrafyamız için uğursuz bir adlandırma olmuştur. Çünkü bölge bu isim ile anılmaya başladığı yüz yıl öncesinden günümüze dek hiç rahat yüzü görmedi. Aslında uğradığımız uğursuzluk, konulan bu isim ve etiketlerden değil, bunları koyanlardan bulaştı bize elbette. Bölgeye bu adı verenler, insanlığa ve İslamlığa en çok acı çektirmiş olan İngilizlerdi. Son yüzyılda insanlığın çektiği eziyetlerin en büyük faili şüphesiz onlardır. Sömürgeciliğin sürdüğü geçen asırlarda Afrika, Asya ve Amerika kıtalarında meydana gelmiş katliam ve talanların kahir ekseriyeti İngilizlerin eliyle gerçekleşmiştir. Yani geçen asrın büyük şeytanı İngilizlerdi. Neredeyse kımıldayan her taşın altından onlar çıkıyordu. Meşhur bir Kızılderili atasözü bu hakikati şöyle ifade eder: ‘Şayet bulanık bir suda kavga eden iki balık görürseniz, biliniz ki oradan biraz önce çaylak bacaklı bir İngiliz geçmiştir.'
Bugün bölgemiz tartışmasız dünyanın en sorunlu bölgesidir. Yüzyıl önce meydana gelmiş olan dış müdahale ve işgalin doğurduğu sorunlar henüz bitmemişken yeni bir müdahale gerçekleşti ve bunun ne zaman sona ereceğini de kimse kestiremiyor. Yaklaşık yirmi yıl önce başlamış ve devam eden bu ikinci müdahale neticesinde Afganistan ve Irak'ta milyonlarca müslüman öldürüldü. Suriye iç savaşında yüzbinlerce insanın kanı aktı ve hâlâ akmaya devam ediyor. Bölgenin mevcut siyasi ve ekonomik istikrar alt üst olmuş vaziyette.
Bölgeyi yüzyıllardan beri önemli bir sıkıntı olmadan yönetmiş olan Osmanlının yıkılması yaşanan bu acıların başlangıcı oldu. Yıkılan Osmanlının enkazı altında kalmaktan bizi kurtarma iddiasıyla topraklarımızı işgal eden batılı devletler, bütün bir bölgeyi her açıdan parçalayıp yağmaladılar. Çalıp çırptıklarıyla çekip gitmeleriyle de sorun bitmedi; çünkü bu sömürgeciler gitmeden önce ihdas ettikleri devletçiklerdeki iktidarı devşirdikleri uşaklarına teslim edip öyle gittiler. Dolayısıyla sorun devam etti. Bu gönüllü kuklalarını denetleyecek sistemi oluşturmada da gecikmediler. Oluşturulmuş bu denetleme sistemi demode olunca bunu yenilemek, yeniden kurmak için tekrar müdahaleye başladılar ve bu müdahale devam ediyor. Şu an bölgemizde olup bitenin tercümesi bundan ibarettir.
Peki çözüm nedir, bölgenin bu makus talihi nasıl ve ne zaman değişecek? Bölgede yaşayan her kes bunu düşünüyor. Bizler bugünkü genel gidişata bakarak yarının nasıl olacağını tahmin ederiz ancak. Bu tahminlerin tutması da tutmaması da imkan dahilindedir. Ancak durumun hep böyle devam etmeyeceğini söylemek doğru olandır. Çünkü değişim ilahî bir yasadır. Bütün varlık dünyası gibi toplum ve tarih de bu değişim yasasının mahkumudur.
Bölgemiz ve İslam ümmetinin mevcut kaderinin sebebi olarak iki ana temel sebep sayabiliriz. Birincisi, bizim kendimizden kaynaklanan dâhili sebep ki asıl belirleyici olan da budur. İkincisi ise dış sebeplerdir. Dış sebebin etkisi iç sebebin durumuna bağlıdır. Yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim herhangi bir toplumun yaşadığı sorunların sebeplerini içte görür. Uhut savaşında yenilgiyi yaşayan Müslümanlar, tattıkları bu hezimetin nereden gelmiş olabileceğini düşündüklerinde ilahi vahiy onlara bunun cevabını şöyle verdi: ‘ De ki: O, sizin kendi nefislerinizden dolayıdır.'(Al-i İmran: 165)
Son dönem İslam alimleri de batı karşısında uğranılan yenilginin gerçek sebeplerinin bizim kendi iç bünyemizden kaynaklandığına özellikle dikkat çekmişlerdir . Bediüzzaman Said Nursi olayı şöyle özetler: ‘ Bizim düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilaftır.' Yaklaşık yüz yıl önce hastalığımıza konmuş olan bu teşhisin günümüz için de geçerliliğini malesef devam ettirdiğini söyleyebiliriz.Bu üç ana illet ortadan kalkmış değil.Bunları kaldıracak olan da başkası değil bizleriz. Kur'an bir toplumun kendisini değiştirmedikçe yaşadığı olumsuzlukların da değişmeyeceğini net olarak ifade ediyor: ‘ Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.'(Ra'd: 11)
İslam dünyasını içten kemiren ana illetlerin izalesine yoğunlaşmak gerekir.Bu alanda kaydedilecek her ilerleme dış sebepleri zayıflatacaktır. Bundan dolayıdır ki dış güçler ümmetin toparlanmasının önüne geçmeyi önlemek için değişik şeytani planlar yapmaktadırlar.
Hastalıklarımızdan dolayı bize musallat olan büyük güçlerin er veya geç yok olacakları muhakkatır.Batı medeniyeti artık miadını doldurmuştur.İnsanlığa acı ve zulümden başka bir şey sunamamış bu mimsiz medeniyet daha çok yaşamayacaktır. Her alanda gerileme işaretleri veren bu medeniyetin bu asrın sonuna varmadan biteceğini ve İslam bayrağının insanlığın ufkunda dalgalanacağını umut ediyoruz. Hz Üstadın da kesin bir iman ile ifade ettiği gibi İstikbal İslam'ın olacaktır.