Olumsuz bakmak; çoğu zaman düşünsel değil, duygusal bir durumdur. Bunun için olumsuz bakmak, disiplin gerektirmez. Uygun ifadeyle kendinizi saldığınız an, olumsuz bakışın pençesine düşebilirsiniz.
Olumlu bakmak; öyle değildir, genellikle düşünsel bir durumdur ve disiplin gerektirir. Olumluyu görmek, onu tahlil etmek ve özüne uygun ifade etmek hem zihinsel bir disiplindir hem kimi zaman dile de hakim olmayı icap ettirir.
Kişiyi olumsuz bakışa yönlendirmek çoğu zaman kolaydır; sıradan bir söz dahi kişinin bütün bakış açısının olumsuza dönmesine yol açabilir. Olumlu düşündürmek ise emek gerektirir, uzun uğraş isteyebilir. Zira anlaşıldığı kadarıyla insan beyni, olumsuz bakışın rahatlığından olumlu bakmanın sorumluluğuna doğru yol almakta isteksizdir.
Olumsuz bakış, bir tür çukura doğru iniştir; olumlu bakış ise zirveye doğru tırmanış… İniş, tabiri caizse vitesi boşa atmaktır; tırmanış ise enerji ister.
Belki can sıkıcı bu mukaddimeden sonra söze gireyim:
Müslümanların bugünkü hâli, yetmiş, yüz, yüz elli hatta iki yüz yıl öncesine göre çok çok iyi… Sözün, en azından iki yüz yıl önce ifadesi için abartı değil mi diyeceksiniz. Hayır.
Çünkü iki yüzyıl öncesinde de Müslümanlar bir iniş hâlindeydiler ve bu iniş ne yazık yaklaşık yüz yıl önceki çöküşle neticelendi.
Oysa son yetmiş-yetmiş beş yıldan bu yana Müslümanlar yeniden ayağa kalkıyorlar. “Öldü! Bir daha dirilmez!” denen koca bir dünya, düşmanlarını hayrette bırakacak şekilde yeniden doğuyor.
Yakın geçmişte Müslümanlar arasında, en bitik kesimleri dahi içine alan bir uyanış yaşandı ve yaşanıyor. Dünyayı yöneten güçler, yirmi-otuz yıl önce bunu tahlil ettiler, kabullendiler ve bu uyanışı yavaşlatma, saptırma, etkisizleştirme gibi bir dizi operasyona tabi tuttular.
Bizi, ayağa kaldıran Yüce Allah’ın yardımından yana umuttur; uyanışımızı dünya sistemini etkileyecek boyuta taşıyacak olan ise ırk ve bölgeleri aşan dayanışmadır.
Bunun için uyanışımızın, umuttan beslenen enerjisini kaybetmesi ve dayanışma boyutuna ulaşmaması için tedbirler alınıyor.
Umudumuz baltalanmaya, dayanışmamızın önüne maddi ve manevi engeller konmaya çalışılıyor.
Dün, “Ateist yazarın kızı başını örttü, eve kapandı!” haberleri yapanlarla bugün “Tanınmış hocanın kızı açılıp evden kaçtı!” haberlerini yapanlar aynı kesimlerdir.
Dün, birbirlerini bize karşı harekete geçirmeye çalışıyorlardı, bugün dikkatimizi dışarıdan bize çevirip umudumuzu söndürmeye çalışıyorlar.
Halbuki dün İslamî değerleri sahiplenmekle yaşlı olmak, eski devre ait olmak eş değerdi. Bugün ise devasa bir Müslüman gençlik söz konusu.
Dün, dindar olmayan bir gençliğin bozulmasından söz edilemezdi. Bugün ise kitleler hâlinde dindar bir gençlikten söz ediyoruz ki bireyin her zaman zikzaklar çizmesi ya da yükün ağırlığından kaçması mümkündür.
Resmin büyüğünü kaçırıp devasa Müslüman genç kitleyi değil de sarsılanlara odaklanmak, şeytanın dostlarının hilesidir.
Olumsuz bakınca disiplinimizi kaybedeceğimizi umuyorlar. Bunun için her gün, buldukları olumsuz doneleri fütursuzca sipariş ediyorlar. Algımızı bozuyorlar, disiplinimizi alt üst ediyorlar.
Ne yazık ki o donelerle günlük yaşamamızda karşılaştığımız olumsuzlukları bütünleştiriyoruz ve “Haksız da değillermiş!” deyip efkârlanıyoruz, daha doğru efkârlandırıyoruz.
Oysa vaziyetin olumlu veya olumsuz oluşu, öncesine göre değişir ve aklı başında hiç kimse, uyanış açısından Müslümanların yetmiş yıl öncesine göre menfi bir durumda olduğunu söyleyemez.
Müslümanlar uyandılar ve şimdi uyanışlarını dünya sistemini etkileyecek boyutlara taşımaya çalışıyorlar. Bu son aşama, ilk aşamadan çok daha zahmetli olacak.
Ama İslam karşıtlarının pompaladığı umutsuzluk dahi bu uyanışı asla sonlandıramaz.