Bugünkü yazıma, içinde bulunduğumuz durumu biraz daha iyi anlamak, daha sağlıklı değerlendirme yapmak ve ona göre tedbirler geliştirmek adına Hz. Ömer ve Hz. Ali’yle ilgili iki meseleyi anlatarak başlamak istiyorum.
Adalet timsali Hz. Ömer halife olduğu bir zamanda Şam’a gitmek üzere hazırlık yapmaya başlar. Yola çıkacağı esnada kendisine Şam bölgesinde veba salgının olduğunu söylerler. Hz. Ömer bu haberden sonra Şam’a gitmekten vazgeçer. “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” sorusuna da; “Evet, Allah’ın kaderinden yine O’nun kaderine kaçıyorum.” cevabını verir.
Bir gün Hz. Ali’ye şöyle bir soru sorulur: “Ey Ali! Başımıza gelen sıkıntılar, duçar kaldığımız musibetler, imtihan mıdır yoksa ceza mı?” Emir-ül Müminin Hz. Ali şu cevabı verir: “Eğer bizi Allah’a yaklaştırıyorsa imtihandır, uzaklaştırıyorsa cezadır.”
Bugün karşı karşıya kaldığımız sıkıntıları düşündüğümüzde, bu sözlerin kıymetini biraz daha anlamış oluruz ve hayatımızı bu sözlerin doğrultusuna dizayn ederiz.
Malum olduğu üzere, küresel bir salgınla karşı karşıyayız. Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan coronavirüs 150’den fazla ülkeye yayılmış durumda. Salgından dolayı hayatını kaybeden insanların sayısı her geçen gün artmaya devam ediyor.
Her gün, her saat hatta her dakika yeni gelişmeler meydana geliyor. Bu yeni gelişmelere toplum olarak çok da alışkın değiliz.
Yaşanan olumsuzluklar, daha önce karşılaşmadığımız şekilde alınan önlemler ve sosyal hayatımızdaki kısıtlamalar bizi zorluyor.
Her türlü olumsuz gelişmeye rağmen üzerimize düşenleri mutlak surette yerine getirmemiz gerektiği bilincinde olmamız gerekiyor.
Üzerimize düşen, uzmanların yaptığı uyarılara uymak ve gereken bütün tedbirleri almaktır. Tedbir bizden, takdir Allah’tandır.
Biz iman ehline düşen, her hal ve şartta mutedil olmak ve dengeli davranmaktır. Meseleyi hafife almadan, abartıp paniğe kapılmadan ve hikmeti elden bırakmadan bu salgınla mücadele etmek mecburiyetindeyiz.
Hayat, engeller ve musibetlerle doludur. Duçar kaldığımız bu musibetlerin bizi Allah’a yaklaştırması gerekir. Asıl amaç bu olmalıdır hepimiz için.
Unutmamamız gerekir ki dünyayı etkisi altına alan coronavirüs salgını, bir imtihanın gereğidir. Rabbimiz bizi imtihana tabi tutuyor. İnşallah, hep birlikte ve en az zararla atlatacağız bu imtihanı.
Daha kötü bir durumla karşılaşmamız için uyarı ve tavsiyelere uymamız ve bu zorlu süreci atlatmak için gerekli önlem ve tedbirleri almamız, birinci önceliğimiz olmalıdır.
Uzmanlar çok gerekli olmadığı takdirde, en azından üç hafta boyunca evden dışarı çıkmamamız, toplu yerlerde bulunmamamız, dışarıda bulunduğumuz esnada da mümkün mertebe kimselerle temasa geçmememiz gerektiğini ısrarla vurgulamaktadırlar.
Biz bu uyarılara elimizden geldiğince uyacağız ve çevremizdeki insanlara da uymaları konusunda telkinlerde bulunacağız.
Bu süreç her açıdan önem arz etmektedir. Coronavirüs salgınıyla ortaya çıkan bu imtihan sürecinin imkâna dönüştürülmesi de insanın kendi elindedir. Fırsatlar doğmuştur bizler için. Aileye, çocuklara, okumaya, yazmaya, araştırmaya, ibadete, tefekküre, duaya daha fazla zaman ayırabiliriz bu süreç boyunca.
Evlerimizi mescitlere, mekteplere, derneklere, dershanelere çevirebiliriz istediğimiz takdirde. Nafile ibadetlere, nasuh tövbelere, ölümü düşünmeye, muhasebe ve muhakemeye daha fazla zaman ayırabiliriz. Telefonlarımızda kayıtlı bulunan ve uzun süredir görüşmediğimiz dostlarımızı arayabilir, hal ve hatırlarını sorabiliriz bu süreç boyunca.
Evet, hareket alanımızı daraltan, özgürlüklerimizi kısıtlayan, hayatın seyrini ve düzenini değiştiren bu süreç bize zor gelebilir ancak ortada bir hakikat var, ortada küresel bir virüs var. Zengin-fakir, işçi-patron, kadın-erkek ayırımı yapmayan bir salgınla karşı karşıya olduğumuz gerçeği var ortada.
Gerekli tüm tedbirleri almakla beraber bu zorlu imtihan sürecini manevi açıdan da en güzel ve en faydalı bir şekilde değerlendirmemiz gerektiğini de unutmayalım lütfen.