Özellikle son bir hafta coğrafya olarak yaşadıklarımız bir nevi küçük dünya savaşı modunda… Ne yazık ki, bu dünya savaşının asıl tarafları elini sıcak sudan soğuk suya sokmadan zahmetsiz ama emperyal kazanımları açısından alabildiğine karlı bir konumdalar.
Vekâlet savaşları olarak bilinen bu savaş, figüranlar elinden aktörlere prim olarak dönüyor. Mezhep, ırk, klik, grup üzerinden birbirine diş bileyen taraflar da zavallı ve kraldan çok kralcı bir edayla yıkım, zulüm ve vahşette akıl hocaları Batıya taş çıkartıyorlar.
Figüranların rolüne kendini kaptırdığını gören asıl aktörler de renk vermemek adına barış havarisi görünümüyle taraflara zeytin dalı uzatıyor; yani sorunun kaynağı olanlar çözüme soyunuyor.
Peki, sorunun nedeni olanlar çözüme soyunursa olur mu?
Hastanın doktor, mahkûmun hâkim, haksızın haklı rolüne bürünmesi ne kadar doğruysa bu da öyledir. Malumunuz bir iki ay önce 34 devletin İslam ordusu kuracağı haberi gündeme düşmüştü ve birkaç gün önce bunun somutluğu sayılabilecek bir tatbikat görüntüsü ortalığa düştü.
Evet, İslam ülkelerinin yönetici düzeyinde ve halklar nezdinde bir araya gelmesi güzeldir; ama ümmetin tefrikası, mezhep ve etnisite savaşı kendilerinin yanlış politikalarının, makam hırslarının, zalim idareciliklerinin, beceriksizliklerinin, yanlış uygulamalarının, Batılılar karşısında korkak, pısırık duruşlarının sonucu olanlar ne kadar doğru olabilir?
Doğrultabilir ve terörist diye niteledikleri grup, örgüt veya oluşumlara karşı durabilir?
Tarihsel süreçte İslam önderlerine tahammülsüz, direnişçi Müslümanlara hazımsız olanların ‘teröre karşı birleşmeleri' ne kadar inandırıcı olur?
Pakistan yönetimi Cemaat-i İslami'yi meşru görmezken,
Bangladeş'teki iktidar Müslüman liderleri idam ederken,
Suudi'nin Vahabi geleneği, Kâbe avlusundaki cürümleri, adamına göre şeriat anlayışı bilinirken,
Mısır'ın zalim diktatörünün Hamas ve İxwan'a karşı kıyım ve zulümleri aleniyken
Ve diğer Müslüman ülkelerin halklarına karşı icraatları malumken ‘Kim terör kim terörist?'
Yine bu oluşuma sormak hak değil mi?
İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği, D-8 gibi organizasyonların ‘yetkisizlik, etkisizlik ve yetersizlikleri ortadayken acaba bu 34 ülkenin dâhil olduğu koalisyon ne kadar sadra şifa olabilir?
Teröre karşı ‘ayetten hareket'le oluşan bu koalisyon gerçekten Batı'daki ‘nazi ruhlu örgütlere, camii düşmanı Batı terörizmine, mülteciyi aşağılayan Batılı rezillere' karşı da durabilecek mi?
Tarihsel bilgilerimizi biraz tazelersek;
Kudüs'ü haçlılara ve bugün israile kaptıran bu beceriksizlik ve ixtilaftır.
Endülüs'ü yıkan ve zihinlerde unutturan kardeşini yalnız bırakma ve büyüme hırsıydı.
Şeyh Şamil'in kıyamını akim bırakan sahipsizlikti.
Afganistan, Irak, Çeçenistan, Libya, Suriye kalelerini düşüren nemelazımcılık, emperyalist oyunu görmemek, güç dağınıklığı, Batı karşısındaki korkaklık ve yalakalıktı…
Aslında ixtilaf güzeldir ve hayra hizmet eder; ama hırs, bencillik, kibir sebebiyle ‘benler, mezhep, ırk, cemaat taassubu' gibi kaşınmaya ve ayrıştırmaya müsait yıkıcı ixtilaf öne çıkarılmış ve bu da esefle, yanarak kahrolarak izlediğimiz yıkımı getirmiştir.
Hucurat Süresi, Müslümanlar için hem bireysel hem de toplumsal bazda birliğin ve birbirinin hukukunu korumanın ana hatlarını çiziyor:
“Kardeşsiniz, kardeşine sahip çık, arayı bul, zulme uğrayanın yanında ol, alay etme, gıybetten vazgeç, zanda bulunma!”
Allah(c.c), ‘Birlik olun!' demiyor. ‘Hepiniz topluca Allah'ın ipine sarılın!' buyuruyor.
Allah'ın ipi… Yani ‘Kur'an, Sünnet ve Cemaat'