Türkiye'nin çözmeye çalıştığı sorunların başında tabi ki bölge meselesi yani Kürt sorunu geliyor. Bunu çözmek için herkesin kendine göre bir çözümü vardır. Ancak daha önce gazetemizin manşete taşıdığı ‘Çözüm Halkı Gözeten Hak'tadır' başlığı, inanın her dönemin ve her sorunun yegâne çözüm formülüdür. Sorun dünyanın neresinde olursa olsun ve neyle alakalı olursa olsun hak yerini bulmadıkça sorunun hallinden yani çözümünden söz edilemez.
Pansuman çözümlerle sorun hal olmaz, sadece başka zamanlara ötelenir ve başka kişilerin de içinden çıkamayacağı bir problem halini almakla aslında o sorunla meşgul olacakların sayısı artar, o kadar.
Sorunu, dallanıp kronikleşmeden çözmek lazım. Bölgedeki problemin 90 yılı aşkındır var olduğu hepimizin malumu. Bu sorun PKK'yla başlamadı. Ceberrut sistemin Şeyh Sait ve kıyam arkadaşlarına reva gördüğü zulme tarih sayfaları şahadet etmektedir. Cumhuriyet tarihiyle beraber 63 hükümet gelip gitti. 64. Hükümet önümüzdeki günlerde güvenoyu alıp kendi dönemini başlatacak… Bu arada 26 kişinin başbakanlığında sözü edilen hükümetler kuruldu. Ama hala sorun diye tabir ettiğimiz şu meselede bir çözüm bulmak şöyle dursun her geçen gün ölümler daha da arttı ve bölge adeta yaşanmaz hale geldi.
Daha önce Turgut Özal'ın iradesini ortaya koyduğu ve en son dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ‘artık analar ağlamasın' sloganıyla geliştirmeye çalıştığı süreç, aslında bir iradenin ürünüydü. Kimi duyumlara göre, 2011 yılında deşifre olan Oslo görüşmelerinden önce, 2005 yılından beri örgütle görüşmeler arada bir oluyordu. 2009'da başlatılan Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi ise ‘postacılar' üzerinden yürütüldü. Yanlış süreç tam bir fiyaskoyla sonuçlandı ve ehl-i hak ile feraset sahibi insanlar tarafından dile getirilen eleştiriler ve uyarılar kaale alınmayıp yanlış yöntemde ısrar edildi.
Muammanın çözümü noktasında ortaya konan irade doğru, ancak yöntem son derece yanlıştı. Bu yanlışın faturasını maalesef bugün yine insanlar fazlasıyla ödüyor.
Yanlış yöntemin faturası gittikçe ağırlaştı. Birkaç militanın sorumluluğunu taşıyan örgüt, ortaya konan yöntemlerle tam bir ejderhaya dönüştü. Mağaralar ve dağ eteklerinde yuvalananlar, artık şehirlerde cirit atan olarak saraylarda ağırlandı. Gün geçtikçe de muhatap sandalyesine oturtulanların etkisiyle cehalet girdabında boğulan insanların sayısı arttı.
Ekonomik sorunlarla boğuşan gençlerin adeta iş umudu haline getirilen dağ sektörü, koca bir halkın umudunu yuttu. Ekranlara taşınan fotoğraflarla özerkliğin hayali pekiştirilerek gençlerin ateşe atılmaları sağlandı. Tam da öz yönetimlerin ilan edileceği günlerde gençleri iğfal edenlerin raporlar alarak bırakın bölge şehirlerinin dışına çıkışları, bölge dışına kaçtıkları ifade edildi. Gençlere sahte ve yalan sözlerle umut verenlerin bir metni okumaktan nasıl kaçtıkları/kaçındıkları böylece bilinmiş oldu.
Başlatılacak yeni süreçlerin kesinlikle bir öncekine benzememesi lazım. Bölge insanının bu kadar acıyı kaldıracak takati kalmamıştır. Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci tam bir hak-hukuk süreci olmalıdır. Bölge insanının, sivil toplum kuruluşlarının sözü ve görüşü dinlenmelidir. ‘Akil insanlar'ın yarısından fazlası bölgenin insanlarından ve manevi değerlere haiz kişiliklerden oluşmalıdır; Marksist, Leninist veya din düşmanı hiç kimseden bu memleket hayır görmedi çünkü. Dahası, sorun tamamen biliniyorsa, artık kimseden sormaya da gerek yok bence. Bölgeye yönelin... Manevi değerleri koruyan kişilik ve STK'lara imkânlar tanıyın. Ekonomik olarak bölgenin kalkındırılması için yakılan araçlardan ötürü uzak durmayın. Halkın insani ve İslami bütün hakları bila şartu kayd tanınsın güvence altına alınsın.
HÜDA PAR yetkililerinin ifade ettiği ve bu sayfalarda defaten yer aldığı yöntem, bugün herkesin konuştuğu çözüm şekli olmuştur. Bir gazetenin başındaki bir arkadaşın, ‘Sizin söylediğiniz şeylerin hepsi doğru çıktı, ama biz yanıldık…' demesi aslında çok şeyi ifade ediyor.
Silah sorununu örgütle görüşürken Kürt sorununu halkın gerçek temsilcileriyle görüşerek örgütü temsil noktasına taşıma yanlışına artık düşmeyin. Dolaylı dahi olsa yeni süreçte böyle bir yanlış halk tarafından kabul görmeyecek ve affedilmeyecektir.
Sonuç olarak demem o ki; başlıkta ifade edildiği gibi, ‘Çözüm için irade yetmiyor, yöntem de çok ama çok önemlidir' Bizden bir daha söylemesi…
Selam ve dua ile…