Bir anda şehadetin zirvesine yükseliverdi kardeşlerimiz. Kur’an’dan ve tarihten okuyup öğrendiğimiz, bildiğimiz, duyduğumuz, hararetli bir şekilde başkalarına anlattığımız şehadet çeşitlerinin hepsini birden tadıverdi yiğitlerimiz.
Yakılmaksa yakılmak. Buruc Suresi’nde anlatılan Ashab-ı Uhdut oluverdiler, o günün zalimleri inananları ateş çukurlarına atıyorlar, sonra çekilip zevkle seyrediyorlardı.
Bu günün zalimleri ise şehitlerimize daha alçakçasını, daha kahpecesini yaptılar, “yakın” diye, “öldürün” diye balkonlardan zılgıt çektiler, tempo tuttular.
Yetmedi, kardeşlerimiz kızgın ateşlerle işkencelere uğratılan Habbab ibn Eretlerin geçitlerinden, makamlarından geçtiler.
Uçurumlardan atıldılar, parçalandılar, Sümeyye oldular, Yasir oldular.
Bilal’in tattığını, hatta daha fazlasını tattılar, sadece taşların altında işkence çekmekle kalmadılar, taşlarla başları ezildi, yüzleri parçalandı, üzerlerinden otomobiller geçirildi.
Simaları gibi isimleri öyle güzeldi, Hasan’dı, Hüseyin’di, Yasin’di, Riyad’dı, Cumali’ydi, Fethi’ydi, Cengiz’di, Turan’dı, Muhammed Latif’di
Şehadet günleri de güzel mi güzeldi, Kurban Bayramı’ydı,
Ellerinde kurban etleri vardı, o gün yapılması gereken en güzel amel neyse onu yapıyorlardı, fakirlere et dağıtımından dönüyorlardı. Yani ne kadar güzellik varsa hepsi onların üzerinde toplanmıştı.
Söyleyin Allah aşkına, şehitliğin zirvesi değil de nedir bu?
Onlar böyle faziletin zirvesine çıkarken, karşı taraf da aynı şekilde eşkıyalıkta, canavarlıkta, vahşette zirve noktaya çıkmışlardı.
Bu nasıl bir kin, bu nasıl bir düşmanlık Allah’ım!
Ya bir de bu İslam ve Müslüman düşmanlarının eline tam yetki geçtiğini, bölgede tam olarak hâkimiyeti ele geçirdiklerini bir düşünüverin.
Müslümanları nasıl bir tehlikenin beklediğini tasavvur edebiliyor musunuz?
İslam’ı hatırlatacak hiçbir işarete ve şiara tahammülleri olmayan bu vicdansız mürtetlerin ellerine imkân geçtiğinde toplu katliam yapmayacaklarını kim söyleyebilir?
Müslümanların ileri gelenlerini bir gecede imha etmeyeceklerine dair kim bir garanti verebilir?
Söyleyin, İslam’ın siyasi hayatın hiçbir alanında görünmesine tahammül göstermeyen bu azgın güruh neler yapmaz?
Böyle bir durumda Müslümanların başına gelecek en hafif, en iyimser bela, yurtlarından sürülüp çıkarılmak değil midir?
Şimdi buradan iktidara sesleniyoruz. Bütün bunların farkında değil misiniz, görmüyor musunuz?
Müslümanlar olarak özellikle son birkaç yıldan bu yana hayatın içimize zehir edildiğini gerçekten bilmiyor musunuz?
Saldırıya uğramamış, kundaklanmamış, molotoflanmamış bir şubemizin, bir derneğimizin kalmadığını bilmiyor musunuz?
Bunların hiç birinin faillerini bulamadığınız, hatta bulmadığınız gibi, birçoğu için soruşturma dahi açmadınız. Hâlbuki AK Parti binalarına ve kolluk güçlerine yapılan saldırıların faillerini anında buluyorsunuz, yerine göre infaz ediyorsunuz.
Yoksa PKK ile HDP ile böyle bir anlaşma mı yaptınız?
Türkiye’nin batısına asker ve polis cenazesi göndermemek şartıyla istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz diye eşkıya ile bir sözleşme mi yaptınız?
Önce şu yerel seçimler gelip geçinceye, sonra Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanıncaya kadar bu eşkıyanın Müslümanlara yapacağı her şeye göz yumacağınıza, hiçbir takibata uğramayacaklarına dair söz mü verdiniz?
Dağdan silahlarıyla inenlere üniforma mı vaat ettiniz? Şehirlerin girişinde kimlik kontrolü yapma, mahallelerde, semtlerde asayişi koruma yetkisi mi verdiniz?
Yani içerisinde Müslümanlarla birlikte Kürdistan’ı PKK’ye sattınız mı?
Çözüm süreci adına kimsenin bilmediği imzalar mı attınız ki eşkıya böylesine pervasız?
Defalarca tekrarlıyoruz: Altında Müslümanların imzasının olmadığı bütün anlaşmalar geçersizdir ve hesaplar geri dönecektir.
Ve Müslümanlar hiç kimsenin minneti altında değildir, hiç kimseye bir borcu da yoktur.