Pkk’nin, Müslüman halka saldırılarını çözüm süreci için engel olarak görmeyen devletin asker ve polis cenazeleri gelmeye başlayınca tavır değiştirmeye başladığını görüyoruz. Başbakan yardımcısı tarafından ilk defa telaffuz edilen “çözüm sürecine mahkum ve mecbur değiliz” sözü, bir süre sonra, “fırsatı kaçırdılar” şeklinde söylenecektir. Zaten gidişata bakılırsa her iki taraf da, adı dışında, çözüm sürecinin sürdürülebilir bir tarafının kalmadığının farkına varmış gözüküyor. Öte yandan hükümetin, süreci bozan taraf biz olmayacağız söylemi de, son asker ve polis cenazeleri karşısında, milliyetçi dalganın eline ciddi kozlar vermek anlamına geliyor. Hatta idamın geri getirilmesi tartışmalarının önümüzdeki haftalarda alevleneceğini de bir yere not edin.
Aslında çözüm süreci, hastaya uygulanan semptomatik tedaviden başka bir şey değildi. Yani hastalığın kendisini değil sadece ağrı, acı, yüksek ateş gibi belirtilerini bastıran bir müdahale idi. Ve bir ay öncesine kadar bu başarıldı. Hikmetle hükmetmesi gereken hükümet bu iki yılda çok büyük hatalar yaptı. Bu yanlışların büyük kısmı ABD müttefikliğinden, bir kısmı laik Kemalist rejime bağlılıktan, bazısı da kimi görevler için yapılan tercihlerden kaynaklandı.
Kocaman bir halkın kaderini mürted bir örgütle pazarlık konusu haline getirmesi bakımından, süreç zaten sakat doğmuştu. Pkk ve siyasi uzantılarının sihirli propagandası ile bölge halkının büyük çoğunluğunu teşkil eden tüm kesimler, maalesef devlet ve hükümet tarafından, malum İslam düşmanı çetenin tabanı sayıldı ve bu süreç, bunu ispatlaması için verilen bir zaman olarak kendilerine lutfedildi.
Pkk, iki yıllık zaman diliminde bunu iyi değerlendirdi. Öcalanla görüşme, Türk solu ile birleşme, devlet istemiyoruz filan derken, medyada da ‘kürtler şunu istiyor’, kürtler çözümden yana’ gibi haberlerle kürt eşittir hdpkk algısı ustaca oluşturulmaya çalışıldı.
Işid’i, Kobane’ye getiren gücün de bu oyunu çok öncesinde iyi planladığını anlamak için gerek Pyd’ye destek açıklamalarına gerekse silah yardımlarına bakmak yeterli olacaktır. Daha önce paralel denilen yapı ile dünyaya, Türkiye’nin Işid gibi yapılara silah desteğini ispatlama girişimi, aslında Türkiye hükümetini; “hayır ben hepinizden daha fazla bu tür oluşumların düşmanıyım isterseniz bunu size gösterebilirim” kıvamına getirmek için kurgulanmıştı ve plan tuttu. Öyle ki, şu anda Pyd’yi dolayısıyla Pkk’yi desteklemek zorunda kalmış, kendi içinde de çözüm süreci ile bağlanmış bir hükümet var.
Kürtlerin tek ve asıl temsilcisi Pkk, dolayısıyla görüşülecek kişi sadece Öcalan ve türevleri demeye devam eden ve ABD ile ittifakının bozulmasını da yok olmak şeklinde okuyan hükümetin, bu satrançta mat olmaması mümkün değildir.
Gelinen noktada hükümetin çok fazla alternatif adımı kalmamıştır. Kürt halkının islami ve insani değerlerini esas alan bir varlık süreci derhal aktif edilmelidir. İşe doğru noktadan başlamalı, Pkk’nin kontrolünde olmayan Kürt alim ve kanaat önderleri ve Pkk’nin büyüsüne kapılmayan STK’lar üzerinden, insiyatif verilen bir güvenli heyetle halk muhatap alınmalıdır.
Cenazelerin rütbesine ve aidiyetine değil, mazlumiyetine bakılmalıdır. Tarihsel yıkımları düzeltmek siyasi pazarlıkların konusu yapılmamalı dolayısıyla devlet olmasa bile hükümet adına geçmişte yapılan yanlışlar ikrar edilmeli ve düzeltilmelidir. Malum hdpkk, önce en adi şekilde yakıp yıkmakta, sonra da siyasi kanadı çıkıp bunu biz yapmadık şeklinde sihir yaparak halk nezdinde kendilerini aklamaya çalışmaktadırlar. Ve zavallı halk üzerinde bu plan şimdiye kadar hep tutmuştur. Ancak malum örgüt, bu oyunu laik devletten öğrenmiştir. Çünkü devlet, geçmişte yaptığı katliamları hiç sahiplenmemekte, devlet adam öldürmez, devlet alim asmaz, halkına eziyet etmez yalanıyla yığınların gözünde temiz olduğunu iddia etmektedir. Dolayısıyla önce bu huydan devletin kendisi vazgeçmelidir.
Elhasıl pkk tarafı bu iki yılda istediğini almıştır ve dolayısıyla artık sürecin sürmesini gereksiz görmektedir. Devlet ise o bölge halkını bu süreçle birlikte gerçekten terketmiştir. Şimdi Müslüman halkın varlık süreci başlamıştır.