Başbakan Davutoğlu'nun “2013 şartları oluşursa ve silahlı unsurlar sınır dışına çıkarsa çözüm süreci yeniden konuşulabilir” açıklamasıyla pusuda bekleyenler heyecanlandılar. Açıklamanın tümüne bakmazken sadece “çözüm süreci” adı üzerinden bir kamuoyu oluşturmaya çalışıldı. Oysa operasyonların ilk günlerinde dahi buna benzer açıklamaları duymuştuk. Yani “silahlı unsurlar sınırı terk edecek” söylemi yeni bir söylem değildir… İşin özü ise; operasyonlarla birlikte ciddi manada toplumsal olarak kan kaybeden PKK'nın destekçileri bunu bir çıkış yolu olarak görmekteler. Özellikle Diyarbakır Nevruz'undaki açıklamalara göz atıldığında; çözüm süreci adı altında kaybettikleri “kaymak masayı” yeniden istediklerini ilan ettiler. Ana temayı bunun üzerine kurmuşlardı. Tam bu noktada Başbakan'ın açıklaması birilerini heyecanlandırdı. Fakat bir gün sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın “biz çözüm süreci dedik, bunlar aldattılar ve her numarayı yaptılar. Bunların hiçbir sözüne inanılmaz. Artık geçti…” açıklaması malum kesimde soğuk bir duş etkisi yarattı. Zira bu konuda Tayyip Erdoğan “aldatılmışlık hissini” iliklerine kadar yaşadı ve yaşıyor. Bu konudaki tavrını ve bakış açısını açıkça kamuoyuyla paylaştı. Kim ne derse desin Hükümet, PKK'ye sonuna kadar bir kredi açtı ve onlarda bu krediyi ferasetsizce tükettiler. Çözüm sürecindeki kazanımlarını hesaplamayanlar, dış devletlerin eliyle maşa olmaya göz yumdular ve tüm güvenlerini kaybettiler. Bir kere yeniden bir masanın kurulması için karşılıklı bir güvenin olması gerekir ki; bu güven tamamıyla bitmiş bir durumdadır. Özellikle çözüm sürecinde verilen sözlerin hiç birinin yerine getirilmediği ve bunun halkta bile bir karşılığı olmadığına şahit olduk. Böyle bir ilişkiden sonra ve ihanetlerle neticelenen bir masanın yeniden kurulması çok zor gözüküyor. Bunun bir tek yolu var ki; PKK tamamıyla güçten düşüp, faaliyet alanı daraldıktan sonra silahlı unsurlarını sınırların dışına çekmekle olabilir ki, Davutoğlu'da buna işaret etmişti. Fakat şu anda ufukta böyle bir masa görünmüyor.
Davutoğlu'nun açıklamasından sonra “Başbakan ve Cumhurbaşkanı arasında fikir ayrılığı mı var?” tartışmalarına şahit olduk. Fakat gerçekte böyle bir pozisyon gözükmüyor. AK Parti tek başına iktidar olduğu müddetçe de hem AK Parti içerisinde hem de Başbakan ve Cumhurbaşkanı arasında bir ikilem olacağını tahmin etmiyorum. Bunu isteyen birçok kesim olmasına rağmen şu anda böyle bir tablodan onlara ekmek çıkacağını tahmin etmiyorum. Yani çözüm sürecindeki bakış açılarında da bir farklılık gözükmüyor… Ancak hükümetin de bir öz eleştiri yapması gerekir. Geçmişten bir ders çıkarma babında çözüm sürecine bakması gerekir. Özellikle Kürt halkının bir terör örgütünün kucağına itilmesini sorgulaması gerekir. Bölgenin silah depolarına nasıl çevrildiğine ve buna göz yumulmasını sorgulaması gerekir. Çözüm süreci adı altında palazlanan örgütün, bugün bölgeyi ne hale soktuğunu sorgulaması gerekir. Ve kendine düşen hisseyi de görmesi gerekir.
Bunun yanında hükümetin, Kürt halkının destek verdiği çözüm sürecinin nasıl sürdürülmesi gerektiğini ve terör dışında bazı adımları atması elzemdir. İşi PKK' ye bağlamadan, Kürtlerin haklarını ve reformu gündeminde tutması gerekir. Bunu, Kürtler arasında etkin olan diğer farklı güçleri tespit edip onlar üzerinden sürdürebilir. Bu şekilde oluşabilecek bir masaya her kesimden destek gelecektir. Yoksa son Başbakan açıklamasında olduğu gibi “Masa'yı PKK'nin silahlarına bağlamak” doğru bir bakış açısı değildir. Evet, silahların bırakılması için PKK'yi, Kürt halkının istekleri için halkı ve halk arasındaki temsil gücü yüksek olanları muhatap alması gerekir. Netice olarak bir masa olmalı ancak bu masa PKK'nin silahlarına endeksli olmamalıdır.