Hürriyet'ten A.Kadir Selvi, Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Ak Parti iktidarının izleyeceği “Yeni sürecin” muhtemel gelişmelerini sıralarken bu aralar yeniden seslendirilmeye başlanan yeni bir “Çözüm süreci” olasılığına atıfla şöyle bir kulis bilgisi paylaştı:
“Kürt sorununun çözümünde PKK defteri kapandı, ama Kürt sorununu sivil yöntemlerle çözme irademiz devam ediyor. Türkiye; Irak, Suriye, İran ve tüm bölgede Kürtlerin hamisi olarak ortaya çıkabilir. Kucaklayıcı bir vizyon ortaya konulabilir. PKK olmaz ama HDP bu denklemde yer alabilir.”
* * *
Geçen Şubat'ta NYT'ye konuşan CB Başdanışmanı İlnur Çevik, PYD'nin PKK ile aralarına mesafe koymalarının onlar için son derece önemli olacağını vurgulayarak, Türkiye'nin Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani ile yıllardır son derece olumlu ilişkiler içerisinde bulunduğuna atıfta bulunarak, PYD'ye, “Bir diğer Barzani olamazlar mı?” sorusunu yöneltmişti.
* * *
Trump'un YPG'yi silahlandırmaya onay vermesi ile Türkiye'den yükselen tepkilerin yanı sıra CB Erdoğan'ın ABD ziyaretini gözeterek Amerika'nın Sesi'ne konuşan Salih Müslim, PYD'nin PKK'nın siyasi uzantısı olmadığını, Türkiye'nin konuyla ilgili kaygılarının yersiz olduğunu söyleyerek kendi misyonlarını şu şekilde özetlemekteydi:
“YPG Rojava'nın koruma gücüdür. Onlar Rojava'ya mahsus bir grup ve oradaki Suriye Demokratik Güçleri içerisinde yer alan Suriye'nin bir gücüdür. Hatta ileride de Suriye güçlerinin bir çekirdeği olabilir.”
* * *
Yeniden “Çözüm süreci” sesleri bu aralar seyrek de olsa duyulmaya başlanıyor. Son olarak etkisiz eleman konumunda olsa da TÜSİAD başkanının D.Bakır'daki konuşmasında “PKK silah bırakmalı, hükümet de adım atmalı” çıkışı gibi bundan sonra da bu yönde açıklamalar gelmeye devam edecek gibi.
* * *
Elbette silah seçeneği başlı başına bir çözüm değildir. Her silahlı çatışmanın mutlaka bir “sivil/siyasi çözüm” ayağı vardır ve eninde sonunda bu durum kaçınılmaz hal almaktadır.
Lakin PKK konusunda şimdiye kadar uygulanan “Çözüm süreçleri”, iki taraf açısından da gereklilik olmanın ötesinde iç ve dış/bölgesel konjonktür dayatmalarının ortaya çıkardığı sonuçlar olması, süreçlerin değişen sonraki konjonktürel şartlara kurban edilmesi sonucunu doğurmuştur.
Bu doğrultuda yukarıda alıntıladığımız “Çözüm” öngörülerine bakacak olursak;
A.Kadir Selvi'nin anlatımı her ne kadar Ankara'nın bakış açısını yansıtıyor gibi görünse de iki yönlü bir açmazı beraberinde getirmektedir.
Birincisi; Türkiye'nin dört ayrı parçada “Kürtlerin hamisi” olma hedefi bugün için yaşanan ve Kürtleri merkezine alan bölgesel savrulmalar, çekişmeler, didişmeler karşısında kulaklarda “hoş bir seda” niteliğini aşacak gibi durmamaktadır.
İkincisi; Bu iddia, Türkiye henüz bu konuda kendi içindeki Kürtleri bile memnun edememişken diğer parçalardaki Kürtlere hamilik yapmaya hazır olup olmadığı sorusunu beraberinde getirmektedir.
PKK'siz HDP formülü ise beylik laflardan öte bir anlam ifade etmemektedir. PKK faktörünü ortadan kaldırırsanız HDP diye bir tabelanın bile kalıp kalmayacağı meçhuldür.
* * *
İlnur Çevik'in “PYD, bir diğer Barzani olamazlar mı?” sorusu üzerinden varmak istediği noktaya gelince;
Hemen belirteyim ki şu şartlarda olamaz ve olacak gibi de görünmemektedir. Bunun da iki nedenini söyleyeyim:
Birincisi; PKK/PYD/YPG vs. Kürtlerden beslenen bir hareket olmasına rağmen “Kürtlük” kaygısı hayli gridir. İdeolojik kimlik ve bu kimlikten kaynaklanan “Örgütsel çıkarları”, tüm Kürtlerin çıkarının çokça üstündedir. Bu faktör, bu örgütün “Bir diğer Barzani” olmasına müsaade etmemektedir.
İkincisi; Barzani, bölge dışı güçlerin bu bölgeye ait olmadığını, eninde sonunda buraları terk edeceklerini ve Kürtlerin bölgede var olan güçlerle baş başa kalacakları idrakinden hareketle siyaset ve diplomasi kanallarını sonuna kadar kullanmakta, atacağı her türlü adımın bölge güçleriyle uzlaşma içerisinde olmasına özel bir önem vermektedir.
PKK/PYD/YPG vs. ise tam tersine, bölge dışı güçlere yaslanarak, hatta garantisi olmayan bir hayal tasavvuru uğruna her türlü amelelik işlerini yapmayı onur saymaktadır. Bölge dışı güçleri memnun etmek uğruna açılan her türlü ihaleye gönüllü teklifler sunmakta, bölge içi her türlü güçle çatışmayı ilke edinmiş bulunmaktadır. Tüm yumurtalarını bölge dışı güçlerin sepetine koymuş bu örgütle asla bir çözüm veya barış tedariki yapamazsınız.
* * *
CB Erdoğan, Amerika'da. Öne çıkan en kritik konu ABD-YPG ilişkisi. Bu konuda Türkiye'nin tutumu açıktır. Amerika'nın tutumu ise daha farklı. YPG'yi dışlamak yerine Türkiye'nin bu örgütle müzakere sürecine girmesini istiyor. Yani Bölgesel şartlar bir kez daha yeni bir “Çözüm süreci” dayatmış bulunuyor.
S.Müslim'in yukarıdaki açıklamasını, son demlerde Türkiye'de yeniden terennüm edilen “Yeni süreç” açıklamalarıyla beraber okuyacak olursak, “Yeni süreç” organizasyonunun Anakara'da değil, Washington'da yapıldığı izlenimini ortaya çıkmaktadır.
Günümüz koşullarında ne silah ne de çatışma ortamının Kürtlere bir yararı yok. Kürtlerin insani taleplerinin pazarlıklara konu edilmemesi şartıyla ilgili tarafların bu soruna bir şekilde nokta koymalarının zamanı geçti bile.
Yeniden bir süreç başlayacaksa, bölgesel konjonktürün dayatmasıyla sonu bilinen türden değil, tarafların iradelerini ortaya koymasıyla bu iş mümkün olacaktır.
Konjonktürel dayatmaların ürünü olsa da yeniden “Çözüm süreci” mümkün mü?
Bekleyip görmek lazım! Özellikle de CB Erdoğan-Trump görüşmesinin sonuçları her türlü ihtimale gebe görünüyor.