Çözüm süreci ve yeni anayasa, turnusol kağıdı gibi herkesin gerçek yüzünü ortaya çıkarmaya devam ediyor. Kimin ne olduğu zaten belliydi, biliniyordu ama şu birkaç aydır gerek mecliste, gerek üniversitelerde, gerek sokakta ve meydanlarda, gerekse medyada yaşananlara ve söylenenlere baktığınız zaman insanların içlerindekinin gerçekte ne olduğunu daha net ortaya koyduklarını görüyoruz.
Yeni anayasa ve malum çözüm süreci, mesela MHP’nin sadece Türk milliyetçisi değil aynı zamanda CHP’den daha fazla Atatürk milliyetçisi, Ergenekonculardan daha fazla ulusalcı-laik çizgide oldukları gerçeğini pekiştirdi. Yine ‘kahrolsun faşizm’ sloganlarıyla siyaset yapan solcuların asıl gerçek faşist olduklarını daha da netleştirdi.
Yine çözüm süreci ile yeni anayasayı, özgürlük ve demokrasi için yeni kazanımlar olarak gören kimi güruhun da hayvanlardan aşağı düşme pahasına, insani ve ahlaki değerlerden nasıl rahatsız olduklarını bir kez daha gösterdi. 1 Mayıs’ı, hem İslama ve Müslümanlara hem de içinde yaşadıkları toplumun bütün maddi ve manevi değerlerine kinlerini kusma bayramı olarak kutlayanlar seviyelerini bir kez daha ispatlamış oldular.
Herkes yüzünü daha açık göstermeye başladı derken, mide bulandırsa da değinilmesi gereken ufak bir ayrıntıyı da atlamadan geçmeyelim. CHP’nin Tunceli milletvekili Kamer Genç’in sözlerini biliyorsunuz. Aileden Sorumlu Bakan Fatma Şahin’e “Atatürk olmasaydı, sen filan tarikat şeyhinin kaçıncı eşi olurdun” şeklindeki sözleri üzerine, Atatürk’e her fırsatta sahip çıkan AK Parti’nin söz konusu çirkefliğe karşı cılız kalışı bir yana, hem sayın bakana oy veren seçmenin hiçbir ciddi tepki vermemesi hem de hiçbir tarikatin ufacık bir kınama lütfunda bile bulunmayışı, toplumun ilgili kesiminin ne kadar tuhaf bir hoşgörü anlayışıyla zehirlendiğini gösteriyor.
Hani “Eşek ölür, semeri kalır; insan ölür, eseri kalır” sözü bu olaydaki şahsa uyarlandığında geriye neyin kalacağını herkes bilir ama böyle bir ahlaksızlığa sessiz kalmanın geriye ne bırakacağını da esefle düşünmek gerekiyor.
Çözüm sürecinde ırmağı geriye akıtmaya çalışan Bahçeli’nin ‘yiyiciler’ olarak anladığı akillere, püskevit yerine sürekli baldıran zehiri ve Başbakana ise kızılcık şerbeti ikram ederken sergilediği performans da tabi ki yine bu sürecin ortaya çıkardığı bir kabiliyettir.
Gelecek seçimde oylarını İşçi Partisi’yle bölüşeceği için barajı aşamayacak olan CHP’nin, vekillerini gah Silivri’ye gah Anıtkabir’e götürüp getirmesi sırasında gaz bombalarının gözleri yaşartan dumanı altında ‘avareyim’ türküsü kıvamında geliştirdikleri romantik muhalefet de yine bu sürecin eseridir.
Sürecin ortaya çıkardığı yenilikler çok. Ancak bu ülkede her sürecin ve olumlu-olumsuz her gelişmenin dolaylı olarak ortaya çıkardığı öyle bir hakikat var ki, gerisi laf ü güzaftır. Bu hakikat, bu coğrafyanın doğusundan batısına dalga dalga yayılan Hz. Muhammed(SAV)’in aşkıdır.
Onun adını her zikrettiğinde içi ferahlayan, O’nun anıldığı etkinliği kaçırdığı zaman cenneti kaçırmış gibi üzülen milyonlarca insanın gündeminde bu coğrafyanın her tarafına bu aşkı hâkim kılmak vardır. Hem de asr-ı saadet hariç, belki de tarihte hiçbir zaman benzeri görülmemiş bir heybetle ve coşkulu kalabalıklarla…
Evet, görünen odur ki yeni anayasa ve çözüm süreci nereye doğru giderse gitsin her cenahtan Peygamber Sevdalılarının çabasıyla canlanan Efendimiz’in aşkı, bu ülkenin gerçek rotasıdır.