Belli dönemlerde ismi değişse de nihayetinde “Çözüm süreci”nde karar kılınan sürecin geleceği ile ilgili ciddi tartışmalar var. PKK-HDP çevresinin belli aralıklarla “süreç bitti” şeklindeki açıklamalarının “tribün mesajı” olduğunu, onların da en az hükümet kadar sürece muhtaç olduğunu herkes biliyor. Ama son bir ayda hem hükümetin hem de kamuoyunun tutumunda ciddi bir değişiklik var. Sertleşen üslup ve güvenlik paketleri “alan hâkimiyeti” ile fiili özerklik alanları oluşturmaya çalışan PKK’nin şehir yapılanmasını ve siyasi arenada boy gösterenleri ciddi biçimde rahatsız etmiş durumda. Hareketlenmelerin sert karşılıklar bulması ihtimali de şehir çetelerini korkutuyor. Sürecin fiili olarak donduğunu hemen herkes net olarak görüyor ve kontrolsüz davranışın siyasi bedellerinin olacağının herkes farkında.
Tabii meseleyi sadece PKK-HDP ile AK Parti ekseninde değerlendirmek de hatalıdır.
İki taraf kabul etmese de sürecin farklı tarafları da var ve onların da tutumu önemlidir.
Mesela asker sürecin doğal bir tarafıdır ve onun ikna edilmediği durumlarda problemler çıkması her zaman mümkündür. Çatışmasızlığın sürdüğü bir zamanda sivil giyimli askerlerin şehir merkezlerinde “misilleme amaçlı” infaz edilmesi ve bu infazların sayısının artması beklenmedik tepkilerin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Türk solu da PKK ile geliştirdiği ilişkilerden dolayı kendini sürecin önemli bir tarafı olarak görmektedir. Birkaç yıllık HDP’li olmalarına rağmen E. Kürkçü ve S. S. Önder’in PKK’ye ve siyasi uzantılarının tarihine sahip çıkmakta gösterdikleri çaba dikkat çekicidir. Türk solu zihniyetine sahip olan S. Tuncel ile A. Tuğluk’un da süreç konusunda keskin tutumları ve bitirme yönündeki tehditleri meseleye ideolojik kazanımlar açısından baktıklarını göstermektedir.
Tabii bu arada sol kesimin ciddi çelişkiler yaşadığı da gözden kaçmıyor.
Mesela Baskın Oran…
Çözüm süreci ile ilgili “Demokrasi kalmadı ki, çözüm süreci devam etsin” açıklamasında bulunmuş.
Nerden baksan çelişki, nerden baksan tutarsızlık…
Baskın Bey’in “Demokrasi ”den ne anladığını sorgulaması lazım ilkin.
Çatışmaların devam ettiği 30 yıllık süreçte demokrasi yok muydu? Eğer yoksa A. Tuğluk’un ittifak çağrısında bulunduğu “seküler güçler” ile yola çıkma talebinin anlamı nedir? Eğer demokrasi o dönemde varsa neden seküler güçler ile bir çözüm sürecine girilmedi?
Gelelim AK Parti hükümeti ile yürütülen sürece.
Süreç en az 5 yıldır devam ediyor ve epey de mesafe alındığı söyleniyor.
Baskın Bey’e göre şimdiye kadar demokrasi vardı ve süreç de o yüzden devam ediyordu. Şimdi demokrasi kalmadı…
Demokrasinin hangi sebeplerle kalmadığı sorusuna verecek cevabı var mıdır bilmiyorum ama aynı şeyi kastetmediğimiz konusunda bir şüphem yok.
Baskın Oran’ınki klasik solcu, Kemalist, PKK’ci zihniyetten başkası değil.
PKK’nin alan hâkimiyetine, baskıcı faşist sistemini kurmasına izin verildiğinde ülkede de demokrasi vardır demektir. İşyerlerini, kendilerine muhalif parti ve dernek binalarını, hastane ve okulları yakarak, insanları vahşice katlederek “demokratik tepkilerini” ortaya koyanlara izin verilmediğinde ya da izin verilmeyeceği söylendiğinde demokrasi bitmiştir Baskın Oran ve zihniyeti için.
Tekrar eskiye dönülmesini, cenazelerin gelmesini arzulamaktadırlar. Cenazeler eşliğinde devrim marşları söylemeyi özlemişler…
Tabii bir de sürecin başka tarafları var.
PKK baskısına karşı kimliklerini muhafaza ederek direnenleri kâle almadan yapılacak her şey eksik kalacaktır. PKK ve devletin mağdurlarının durumu ve talepleri de göz önünde bulundurulmalı.
Çocukları zorla dağa götürülenler de sorunları çözülmesi gerekenlerdir ve bundan dolayı sürecin tarafıdırlar.
Halkın İslami köklerine dönmesi için çalışanlar, projeler geliştirenler…
Kemalist zihniyetin ve PKK’nin mağdur ettiği halk dikkate alınmalıdır. Aksi takdirde süreç devam etse bile çözüm eksik ve sakat kalacaktır.