Atlantik Konseyi Zirvesi’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Adil olmayan bir sistem, sürdürülebilir de değildir. Güçlünün çıkarlarını, mazlumun haklarının önüne koyan bir yapı, güvenlik ve istikrarı tesis edemez" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Atlantik Konseyi 8. İstanbul Zirvesi’ne katıldı. Merkezi ABD'de bulunan düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi’nin bu yıl 8’incisini düzenlediği zirveye bazı bakanların yanı sıra; ekonomi, enerji, yatırım ve dış politika alanlarında dünyanın çeşitli ülkelerinden yetkili isimler, BP, Dana Gas, Delek Drilling, Noble Energy, Cheniere, Naftogaz ve EWT gibi uluslararası büyük enerji şirketlerinin yöneticileri de iştirak etti.
İstanbul Swiss Otel’de gerçekleşen ve küresel enerji gündemini etkileyen konuların ele alındığı zirvede, Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşma yaptı.
Katılımcılara zirveye iştiraklerinden dolayı teşekkür eden ve zirvenin, üye ülkeler ve tüm insanlık için hayırlara vesile olması temennisinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yılki zirvenin ana temasının ‘Çalkantılı Bir Bölgeye Yönelik Trans-Atlantik Angajmanın Güçlendirilmesi’ olarak belirlenmesini isabetli bulduğunu söyledi.
Dünyamız gerçekten de çalkantılı bir dönemden geçtiğine işaret ederek, karşı karşıya kalınan belirsizlikler sebebiyle, küresel geleceğin kestirilmesi ve yarına dair tahminleri yapılmasında zorlanıldığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bilhassa son yıllarda yaşadığımız sorunlar karşısında sergilenen atalet, tıkanıklık ve acziyet geleceğe dair karamsarlığı daha da körüklüyor. Küresel müesses nizam, coğrafyamızda meydana gelen krizler başta olmak üzere, bizleri doğrudan etkileyen meseleler karşısında etkinliğini yitiriyor" diye konuştu.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve Avrupa Birliği gibi platformların itibarının ise, buralardaki söz sahibi birkaç ülkenin kısa vadeli çıkar hesaplarına kurban edildiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çözüm için kurulan mekanizmalar, değişim ihtiyacına cevap veremedikleri için, artık daha ziyade sorun üretir hâle gelmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında tesis edilen, Soğuk Savaş sonrasında ise küçük değişikliklerle tahkim edilen mevcut yapı, bundan nemalanan ülkeler tarafından, aynen korunmaya çalışılmaktadır." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: "Şu gerçeklerin artık idrak edilmesi gerektiğine inanıyorum. Ya mevcut mekanizmalara format atacak, ya da ‘karamsarlık virüsünün’ bünyemizi daha çok sarmasını seyredeceğiz. Ya yeni aktörlerin talep ve önerilerine daha çok kulak kesilecek, ya da çözümsüzlük üreten sisteme suni teneffüs yapmaya devam edeceğiz. Ya tabandan gelen değişim rüzgârını yönetecek, ya da bu rüzgârın kasırgaya dönüşüp bizleri yok etmesini bekleyeceğiz. Önümüzdeki seçenekler bu kadar açık ve nettir. Hiç şüphesiz, karşımızdaki bu olumsuz tabloyu olumluya dönüştürmek, krizi fırsata çevirmek bizlerin elindedir. Yıkıcı rekabetin yerine iş birliğini, çatışmanın yerine dayanışmayı, gerilimin yerine uzlaşmayı ikame ettiğimizde, farklı bir sürecin kapılarını aralayacağımızı düşünüyorum."
"Güçlünün çıkarlarını, mazlumun haklarının önüne koyan bir yapı, güvenlik ve istikrarı tesis edemez"
İyi ve kötü tüm gelişmelerden herkesin etkilendiği bir dünyada el ele vermeden, sorumluluk bilinciyle hareket etmeden meselelerin çözülemeyeceğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Adil olmayan bir sistem, sürdürülebilir de değildir. Güçlünün çıkarlarını, mazlumun haklarının önüne koyan bir yapı, güvenlik ve istikrarı tesis edemez" ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Elimizi vicdanımıza koyup şu sorulara samimiyetle cevap vermemiz gerekiyor: Şayet, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere uluslararası toplum Suriye konusunda dirayetli davransaydı, rejim yeni kimyasal silah saldırılarıyla, aynı zamanda konvansiyonel silah saldırılarıyla bu zulmü gerçekleştirebilir miydi? Bu benim 6 yıldır işlediğim bir konudur. Uluslararası toplantılarda, G20 zirvelerinde, dostlarla ikili görüşmelerde işlediğimiz bir konudur. Ama sadece kendim söyledim, kendim dinledim, bir netice alamadık. Esed rejiminin kendi halkını pervasızca katletmeye devam etmesinin sebebi, geçmişte işlediği suçların yanına kâr kalması değil midir? Ben devlet terörünü anlamakta zorlanıyorum. Devlet terörü bundan başka daha nasıl olabilir? Katil Esed bir devlet terörü estirmektedir. Eğer insanlık ve siyasi liderler, dünyada devlet terörüne karşı ise, karşı olmaları gereken en önemli ülke ve lider Suriye’dir. Eğer bununla ilgili kararlı adım atmış olsaydık, bugün 1 milyona yakın insan Suriye’de ölmezdi, 3 milyona yakın Suriyeli benim ülkeme, 1,5 milyona yakın insan Lübnan’a, 1 milyona yakın insan Ürdün’e iltica etmezdi. Ama bu insanlar şimdi kendi topraklarının dışında farklı ülkelerde kendilerine hayat bulmaya çalışıyorlar. Nerede? Varsa çadırlarda, konteynerlerde. Bu bizim insani sorumluluğumuzu ortadan kaldırmıyor. Öyleyse insani sorumluluğumuzun gereğini hep birlikte yerine getirmek durumundayız."
"Ya bir yol bulacağız, ya bir yol açacağız"
"Yabancı terörist savaşçılar konusunda gereken iş birliği sağlansaydı, geçen yılki Brüksel saldırıları gerçekleşebilir miydi? Terör örgütleri arasında ayrıma gidilmeden ilkeli bir duruş sergilenseydi, bu katil sürüleri şu andaki kadar palazlanabilir miydi? Şayet 2011 yılında Somali’deki kuraklık karşısında uluslararası toplum, Türkiye gibi yardım elini uzatsaydı, bu yıl milyonlarca insan benzer sorunlarla karşılaşır mıydı?" sorularını soran Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu soruların cevabını herkesin çok iyi bildiğini söyledi ve "Güvenliğimizi, geleceğimizi ve insan hayatını ilgilendiren böylesine önemli meselelerde şahit olduğumuz çifte standart, eminim, benim gibi sizleri de yaralıyor." sözlerine yer verdi.
Sırf DEAŞ'la mücadele ediyor diye PKK, YPG gibi yapıların etnik temizlik faaliyetlerine, bölgede işlediği cinayetlere tepkisiz kalmanın yeni insanlık suçlarına davetiye çıkarmak olduğunu vurgulayan Erdoğan, PYD'yi biz tanırız. YPG'yi biz tanırız. Bizdeki PKK terör örgütünün, bunlar düşük çocuklarıdır. Onların yetiştirmesidir. Bunları gayet iyi biliriz ve bu bölgede kim kimdir, bunu bilen birisi varsa biziz. Bu bize sorulmalı. Dostlarımız bunu bizden öğrenmeli. Yoksa yanlış bilgiler üzerine geleceğe yönelik yanlış adımlar atılıyor ve bölge bir çöküşün içerisinde. Medeniyetler çöküyor. İnsanlar ölüme mahkum ediliyor. Unutmayalım, terör örgütleri akrep gibidir. Muhakkak bir gün kendini besleyen eli de ısırır. Terör meşrulaştırıcı adımlar yerine uluslararası meşruiyetten taviz vermeden DEAŞ terörünü ortadan kaldırmak mümkündür. Biz buna her zaman hazır olduğumuzu söyledik. Fırat Kalkanı Harekatı bunun mümkün olduğunu tüm dünyaya ispat etmiştir." dedi.
"Güney sınırımız boyunca bir terör koridorunun oluşmasına asla izin vermeyeceğiz"
Sınır güvenliği noktasında tüm haklarını kullanacaklarını vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Terör örgütlerinin milli güvenliğimize, toprak bütünlüğümüze ve vatandaşlarımızın hayat haklarının özelikle ona kastetmeye yönelik atılan adımlarda ki bu dönem öyle şu anda iki gündür sınırlarımıza Suriye tarafından ciddi manada havan toplarıyla atışlar yapılıyor. Ortada... Düşman belli... Şimdi biz bunları karşılıksız bırakabilir miyiz? Gereği neyse biz de bunun gereğini yapıyoruz. Türkiye'nin uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanmaktan doğal bir şey yoktur ve biz bir hukuk devletiyiz, haklarımız neyse bunu kullanıyoruz, kullanmaya da devam edeceğiz. Tehditler sürdüğü müddetçe gereken her türlü tedbiri alacağız. Güney sınırımız boyunca bir terör koridorunun oluşmasına asla izin vermeyeceğiz. Hele hele Kuzey Suriye'de bir devlet kurma teşebbüsü içerisine giren malum bazı cahiller var, 'cahil cesur olur' diyorlar ya, o da havalarda. Kendine göre bakanlar kurulu oluşturuyor vesaire. Biz bunu karşılıksız bırakmayız ve Kuzey Suriye'de de öyle bir devlet kuruluşuna da asla müsaade etmeyiz. Çünkü Suriye'nin bölünmesine karşıyız, Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasından yanayız." ifadelerini kullandı.
Konuşmasının devamında Avrupa'ya da çağrıda bulunan Erdoğan, "Ben Cumhurbaşkanı olarak şu anda tüm girişimcilerin, yatırımcıların her zaman yanında olmaya devam edeceğim. Kimsenin bu konuda endişesi olmasın ve dışarıda yapılan bu yalan yanlış kampanyalara da kimse kulak asmasın. Ben bu kampanyaları yapanlara sesleniyorum; siz önce şu teröristleri ülkenizde gizlemekten, saklamaktan şöyle bir vazgeçin. Özellikle Avrupa... Bunlardan vazgeçin. Tamam, 'hayır' kampanyasına destek verdiniz, kaybettiniz. Şimdi o defteri kapayın da 'Türkiye ile nasıl münasebetleri geliştireceğiz?' buna gayret edin. Biz o kampanyayı yapmanıza rağmen kapımızı açıyoruz. Şimdi de onları görelim." (İLKHA)