Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, İşgalci ABD'nin şer planı, Elazığ ve Malatya’da yaşanan deprem, İdlib’de hayatını kaybeden askerler, çığ, uçak kazası felaketleriyle ilgili açıklamalarda bulundu.
Kamuoyu ile canlı olarak paylaşılan toplantıda Kalın şunları söyledi:
Elazığ ve Malatya’da yaşanan deprem hadisesi, ardından İdlib’de kaybettiğimiz askerlerimiz, hemen ardından gelen çığ felaketi, dün yaşadığımız uçak kazası, bunlara karşı devletimizin ve milletimizin bütün imkânları seferber edilmiş, yaraların acilen sarılması için de gerekli adımlar hızlı bir şekilde atılmış ve atılmaya da devam etmektedir.
Bu çerçevede özellikle İçişleri ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın yaptığı sunuma burada özellikle atıfta bulunmak istiyorum. Zira iki bakanımız da Sağlık Bakanımızla birlikte bildiğiniz gibi uzun bir süre Elazığ ve Malatya’da bizzat sahadaydılar, onlara diğer bakanlarımız da katıldılar, Hazine ve Maliye Bakanımız, Aile Bakanımız ve diğer bakanlarımız da konularına bağlı olarak, Gençlik Spor Bakanlığımız bütün imkânlarını orada seferber ettiler. Ve hamdolsun Elazığ’daki ve Malatya’daki depremle ilgili deprem sonrası yapılan çalışmalar anlamında çok ciddi mesafeler alındı.
Kalın, "Gündemimizdeki bir diğer önemli konu, özellikle Suriye’de, İdlib’de son dönemde yaşanan hadiseler. Bildiğiniz gibi biz Astana sürecinin garantör ülkelerinden birisi olarak Suriye’de siyasi sürecin ilerletilmesi, çatışmaların sona erdirilmesi, Anayasa Komisyonu’nun çalışmalarını tamamlaması için Rusya ve İran’la birlikte bir çalışma yürütüyoruz. Yaklaşık iki yıldır devam eden bu çalışmanın aslında sahada önemli neticeleri de geçtiğimiz iki yıl içerisinde gördük. Türkiye aynı zamanda Cenevre’de devam eden sürecin de bir aktörü olarak BM çatısı altında yapılan çalışmalara da fiilen destek vermektedir.
"Suriye’de askerlerimizin korunması için ne gerekiyorsa yapılacaktır"
Ancak, son dönemde özellikle İdlib’de rejimin devam saldırıları karşısında artık Sayın Cumhurbaşkanımızın dünkü Meclis konuşmasında da ifade ettiği gibi yeni bir döneme girmiş bulunuyoruz. Bu yeni dönemin parametrelerini de dün Sayın Cumhurbaşkanımız açık ve net bir şekilde ortaya koydular. Bu çerçevede de hem Rus makamlarıyla, hem İran makamlarıyla yoğun temaslarımız devam ediyor, dünden beri ilgili arkadaşlarımız mevkidaşlarıyla bu konuları görüşüyorlar.
Şimdi Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Putin’le evvelsi gün yaptığı telefon görüşmesinde mutabık kalındığı üzere de Rusya’dan bir askerî heyetin Türkiye’ye gelmesini bekliyoruz. Burada askerlerimiz, istihbarat birimlerimiz ve ilgili diğer kurumlarımız İdlib sahasındaki gelişmeleri detaylı bir şekilde ele alacaklar.
Fakat burada bu yeni dönemin ana parametrelerini ben de özetle tekrar ifade etmek istiyorum. Öncelikle orada askerlerimizin koruması için gerekli ne varsa her şey bila tereddüt yapılacaktır, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
"Askerî gözlem noktalarımız yerlerinde durmaya devam edecek"
Askerî gözlem noktalarımız yerlerinde durmaya devam edecektir, onların bir başka noktaya kaydırılması söz konusu değildir. Soçi Mutabakatı ve İdlib Mutabakatı çerçevesinde çatışmasızlık bölgesi olarak belirlenen sınırlar bizim esas aldığımız sınırlardır, burada bir değişikliğin öngörülmesini şu anda kabul etmemiz mümkün değil. Burada hem sivillerin, hem askerlerimizin can güvenliğinin sağlanması için Türkiye Cumhuriyeti olarak, Silahlı Kuvvetler olarak gerekli tahkimat, sevkiyat, destek, ne ise bunlar yapılacaktır."
"Filistin ilgili ortaya atılan plan, barış ve çözüm planı değil"
Bir diğer önemli konu da Filistin meselesi olduğunu aktaran Kalın, "Bir barış planı olarak ortaya atılan planın bir barış ve çözüm planı olmadığı artık açık bir şekilde görülmekte. Zira bu plan iki devletli çözüm formülünü tamamen ortadan kaldırmaktadır. Ortada Filistin Devleti diye tanımlanan bir entite dahi yoktur, israilin içerisinde eritilmiş, parçalanmış, bölük-bölük, parça-parça oralara, buralara dağıtılmış birtakım toprak parçalarından bahsediliyor, bu bir devlet değildir. Filistin Devleti’nin herhangi bir güvenlik gücünün olmaması öngörülmekte, hava erişiminin tamamen israil tarafından kontrol edilmesi, denize ulaşımının aynı şekilde israil tarafından kontrol edilmesi gibi bir formül ortaya atılmıştır, bir öneri getirilmiştir. Bunun bir devletin en temel vasfı olan egemenlik haklarıyla çelişkili olduğu açıkça ortadadır. Açıkçası özellikle Netanyahu Hükûmetinin, Netanyahu’nun kendisinin iki devletli çözüme hiçbir zaman inanmadığını ve ister iktidarda olsun, ister muhalefette olsun her dönemde iki devletli çözümü ortadan kaldırmak için adımlar attığını, söylemler geliştirdiği biz açıkça biliyoruz. Dolayısıyla bu planı yıllardır uluslararası toplumun kabul ettiği iki devleti çözüme bir katkı ya da destek olarak kabul etmek mümkün değildir." ifadelerini kullandı.
"Kudüs’ün tarihî ve dini kimliğinin dönüştürülmesi kabul edilemez"
Kalın şöyle konuştu: "İkinci önemli konu, Kudüs meselesi. Sayın Cumhurbaşkanımızın da müteaddit kereler ifade ettiği gibi, Kudüs bizim kırmız çizgimizdir. Tarihî olarak, insani olarak, dini olarak, vicdani olarak, siyasi olarak Kudüs’ün el değiştirmesi, tarihî ve dini kimliğinin dönüştürülmesi ve benzeri adımların kabul edilmesi elbette mümkün değildir. Dahası bu planda Kudüs’ün bırakın Filistin Devleti’nin başkenti olması yahut Doğu Kudüs’ün başkent olarak tanımlanmasını, Doğu Kudüs’ün daha da doğusunda bir küçük mahallenin, bir küçük semtin adeta bu devlet denen yapının başkenti olarak takdim edildiğini görüyoruz. Bunun tabi ki gene iki devletli çözümle ve Kudüs konusundaki hassasiyetlerle uzaktan, yakından bir ilgisinin olmadığı aşikâr.
Bir diğer önemli konu da, mültecilerin geri dönüş hakkı meselesi. Bu da yine bu planın en önemli zaaflarından, eksiklerinden, hatalarından bir tanesidir. 7 milyona yakın Filistinli mültecinin tarihî topraklarına, ecdadının yaşadığı topraklara dönüş hakkının ellerinden alınması bir barış planı değil, adeta bir mahrumiyet, bir yok etme planıdır. Ve çok açık bir şekilde görülmektedir ki, aslında bu plan yeni bir plan değildir, bu plan Ariel Şaron’un planıdır. Şaron zamanında ortaya konan agresif, saldırgan, yok edici, Filistin halkını yok sayan perspektifin ortaya koyduğu bir plandır, yeni bir plan değildir, barış ve istikrarı getirecek, çözümü sağlayacak bir plan değildir. Açıkçası bu plan ve bunu destekleyenler insansız, topraksız, tarihsiz, devletsiz bir Filistin hayal etmektedirler. Bunu aklı ve vicdanı olan hiç kimsenin kabul etmesi elbette mümkün değildir."
"Türkiye, haklı davasında Filistin halkının yanında olmaya devam edecek"
"Arap dünyasının mevcut durumunun israili bu konularda cesaretlendirdiğini de ifade etmemiz gerekiyor." diyen Kalın, "Bazı Arap ülkelerini bu plana destek vermesi, bu planın açıklandığı toplantıda büyükelçilerini bulundurması, tarihî gerçeklerle, siyasi hakikatlerle taban tabana zıt bir tabloyu ortaya koymaktadır. Tabii bunun hesabını kendi kamuoylarına, dünyada aklı ve vicdanı olan insanlara nasıl vereceklerini de kendileri hesaplamak durumundadırlar.
Türkiye, haklı davasında Filistin halkının yanında olmaya devam edecek, bu konuyu uluslararası platformlarda da gündeme getirmeye devam edecektir. Son birkaç hafta içerisinde memnuniyet verici birtakım gelişmeler de oldu. Cumhurbaşkanımızın bayraktarlığını yaptığı söylemin Arap Ligi’nde, İslam İşbirliği Teşkilatı Bakanlar Zirvesi’nde, aynı şekilde Avrupa Birliği’nde bu planın reddedildiğini görmek memnuniyet verici.
Önümüzdeki günlerde Mahmud Abbas bildiğiniz gibi Filistin’e gidecek, New York’a gidecek, Birleşmiş Milletler’de bir özel oturum yapılacak, oradaki çalışmalarına da bizim bütün Filistin halkına destek anlamında bizim de destek olacağımızı ifade etmek isterim." diye konuştu.
Bir gazetecinin, "Türkiye ile ABD arasında krize neden olan F-35’le ilgili bir komisyon kurulacağını duyurmuştuk. Bu konuda komisyon çalışmalarına başladı mı efendim, F-35’le ilgili son gelişmeler neler? Bir de, ABD Başkanı Donald Trump’ın azil sürecinin ardından Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni bir dönem başlayabilir mi?" sorusunu yanıtlayan Kalın, şöyle konuştu:
"F-35’lerin Türkiye’ye karşı bir şantaj unsuru olarak kullanılması kabul edilemez"
Kalın: "Şimdi bu F-35’lerle ilgili ortak bir komisyon kurulması fikri bildiğiniz gibi Sayın Cumhurbaşkanımızın Kasım ayında Washington’a yaptığı ziyarette gündeme gelmiş ve ilgili arkadaşlar ben dâhil bu konuda görevlendirilmiştik. Amerikan mevkidaşlarımızla yaptığımız görüşmelerde maalesef bugüne kadar bir netice alamadık. Çünkü Amerikan tarafı bu konuda çok maksimalist bir taleple-yaklaşımla F-35’lerin S-400’ler Türkiye’de olduğu müddetçe verilmeyeceğine dair keskin bir pozisyon içerisindeler. Biz ise bu komisyonun teknik düzeyde yapacağı çalışmaların bu meseleye ışık tutacağını söyledik, hâlâ da söylemeye devam ediyoruz. Bizim bu teklifimiz hâlâ masada, burada bir değişiklik söz konusu değil. Çünkü Kongre’de gündeme gelen, işte ‘F-35’ler Türkiye’ye giderse S-400’ler hassas bilgileri çalacaklar, bunlar da bizim aleyhimize kullanılacak’ şeklinde dolandırılan bir şehir efsanesi var. Bu ne kadar gerçek, ne kadar olgulara dayanıyor, ne kadar teknik uzmanlar tarafından teyit ediliyor yahut edilmiyor bunları incelemek üzere bir komisyonun kurulmasının biz hâlâ doğru bir fikir olduğu kanaatindeyiz. Bununla ilgili Amerikan mevkidaşlarımızla yaptığımız görüşmelerde teklifimizi yeniledik, bundan sonra da yenilemeye devam edeceğiz. Bu konunun Türkiye’ye karşı bir şantaj unsuru olarak kullanılması elbette kabul edilemez müttefiklik ilişkisinde böyle bir şantaj dili, yaptırım dili kullanılmaz, kullanılmamalı, bunun yapıcı olmadığını, sonuç vermeyeceğini kendilerinin de görmesi gerekiyor.
Temel meselelerde çözmemiz gereken konular olduğunu da hatırlatmamız gerekiyor, yani PYD meselesi olsun, Suriye konusu olsun, PKK ile mücadele olsun, FETÖ meselesi olsun, Halkbank konusu olsun, diğer konularda daha hızlı, daha yapıcı bir yaklaşımla mesafe almamızın mümkün olduğuna inanıyoruz. Bunun için de biz çalışmalarımızı mevkidaşlarımızla bundan sonra da devam ettireceğiz."
İLKHA