Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde bir basın toplantısı düzenleyen Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Mescid-i Aksa’nın etrafının sarılması ve Filistinli Arap ve diğer Müslüman bireylerin girişinin engellenmeye çalışılmasının kabul edilebilir olmadığını vurgulayarak, "Mescid-i Aksa yalnız değildir ve Mescid-i Aksa İsrail’in bir mülkü değildir. Orası Filistinlilerin ve bütün Müslümanlarındır." dedi.
Gündemdeki gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, basın mensuplarının sorularını da cevapladı.
Cumhurbaşkanının onayladığı yeni kabineye değinen Kalın, yeni kabinenin hayırlı olmasını diledi.
Kalın, "Tabii Sayın Başbakanımızın yaptığı istişareler neticesinde Cumhurbaşkanımıza sunduğu bu kabineyle ilgili birçok yorum yapıldı, yapılıyor. Sayın Başbakanımızın AK Parti geleneğini ve Cumhurbaşkanımızın aslında bu tür değişikliklerde, revizyonlarda temel ilkesi; hep ‘süreklilik içinde değişim, değişim içinde süreklilik’ ilkesi olmuştur. Aslında bu kabine de, hem aynı zamanda bir süreklilik ve değişim kabinesi olarak da ifade edilebilir. Mevcut tecrübeleri yeni arkadaşlarımıza, yeni bakan arkadaşlara aktaran, yeni bir kan tazelenmesiyle de hizmetleri daha etkin hale getirmeyi hedefleyen bir kabine var. Tabii 2019 seçimlerine giderken izlenecek politikaların; ama asıl ondan önemlisi de 2023 hedefleri çerçevesinde bu kabinenin ülkemize hayırlı olmasını, daha büyük hizmetler vermesini diliyoruz." dedi.
Uyuşturucuyla mücadelede son dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bizzat direktif ve talimatlarıyla tekrar yakından takip edilen bu konuda mesafe alınmaya başladığını ifade eden Kalın, "Özellikle gençlerimizin uyuşturucudan korunması noktasında Hükümetimizin aldığı birçok tedbir var. Ama bunların başarılı bir şekilde hayata geçirilebilmesi için ailelerin, gençlerin, ilgili kurumların, okulların ve diğer kurumlarımızın da bir hassasiyet göstermesi, bir çaba içerisinde olması gerekiyor. Buradaki işbirliği son derece önemli… Tabii uyuşturucu deyince PKK terör örgütünden bağımsız da bunu düşünemeyiz. Bildiğiniz gibi bu terör örgütünün önemli finans kaynaklarından bir tanesi de uyuşturucu ticaretidir. Buna da çok ciddi darbeler vurulmaya başlandığını söyleyebilirim." ifadelerini kullandı.
Kalın, şöyle konuştu: "Tabii PKK terörü dediğimizde bu hadise maalesef ülkemizin başında bir bela olmaya devam ediyor ve maalesef dünya, özellikle Batılı dünya, Batı demokrasileri de PKK terörünü görmezlikten gelmeye devam ediyorlar. Bildiğiniz gibi en son genç bir öğretmenimiz Necmettin Yılmaz’ın şehit edilmesi neticesinde hepimiz yine büyük bir hüzne boğulduk. Bu vesileyle genç öğretmenimize tekrar Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine, hepimize sabırlar diliyorum. Batı basını, Batı yetkilileri Türkiye’ye her seferinde demokrasi, insan hakları, özgürlükler konusunda nutuk atmaya çalışan Batılıların yine bu PKK terörü karşısında büyük bir sessizlik içerisinde, utanç verici bir sessizlik içerisinde olduğunu gördük. Bunu bir vaka-i adiye gibi değerlendirip üzerini örtmeye çalıştıklarını görüyoruz. Tabii Türk Milleti bunu unutmuyor; burada kimin dost, kimin düşman, kimin nerede Türkiye’nin yanında, kimin nerede Türkiye’nin karşısında olduğunu da çok açık, net bir şekilde görüyor. Terörle mücadele, PKK terörü, DEAŞ terörü, FETÖ terörü ve diğer terör örgütlerine karşı mücadelemiz bundan sonra da çok yoğun bir şekilde devam edecek."
"FETÖ’DEN temizlendikçe emniyet birimlerimiz aslında asli vazifelerine geri dönmüş bulunmaktalar"
FETÖ'ye yönelik operasyonlara da işaret eden Kalın, "15 Temmuz darbesinden sonra FETÖ’cü darbecileri güvenlik birimlerimizden, yani Türk Silahlı Kuvvetlerinden ve İçişleri, Emniyet, Polis Teşkilatından temizlemek için önemli bir çalışma başlatıldı biliyorsunuz. Bu temizlik harekatı yapılırken çeşitli mahfillerde, kaynağının neresi olduğu da az-çok belli olan çeşitli mahfillerde Türkiye’nin bundan sonra güvenlik noktasında zaaf yaşayacağı, özellikle NATO güvenlik sistemi içerisinde ‘artık güvenilir bir partner olmayacağı’ yönünde birtakım spekülasyonların, haberlerin dolaşıma sokulduğunu gördük. Bir yıl sonra baktığımız zaman, tam tersine bu temizlikten dolayı güvenlik birimlerimizin zaafa uğramadığını, tam tersine FETÖ’cü hainlerden temizlendikçe Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ve Polis Teşkilatımızın emniyeti ve güvenliği sağlama konusunda çok daha etkin bir noktada olduğunu gördük. Yani FETÖ’den temizlendikçe emniyet birimlerimiz aslında asli vazifelerine geri dönmüş bulunmaktalar ve bugün de özverili bir şekilde, kahraman bir şekilde bu güvenlik mücadelesini devam ettiriyorlar." diye konuştu.
Musul'un IŞİD'in kontrolünde çıkarılmasının ardından örgütle mücadele bağlamında bir diğer önemli durağın Telafer olduğunu vurgu yapan Kalın, "Orada DEAŞ tehdidi devam ediyor. Şu anda Irak Ulusal Güçleri Telafer’e dönük operasyonlarını sürdürüyorlar. Biz orada Irak Ulusal Güçlerinin ve diğer Irak güvenlik birimlerinin Telafer’e girmesinin, Haşdi Şabi’nin oraya sokulmamasının önemini bir kez daha bu vesileyle ifade etmek istiyoruz. Irak bağlamında tabii bir de Kuzey Irak Kürt Yönetiminin bir bağımsızlık referandumu konusu var. Onu da bildiğiniz gibi daha önce de çeşitli vesilelerle ifade etmiştik. Bu referandum kararının yanlış olduğunu, geri dönülemez birtakım sonuçlara yol açabileceğini tekrar buradan hatırlatmak ve Kürt Bölgesel Yönetimi yetkililerine bu karardan geri dönmeleri gerektiğini tekrar hatırlatmak istiyoruz. Çünkü ne Irak bağlamında, ne bölgesel ve uluslararası anlamda bu referandumun bir yere varması, bir netice hasıl etmesi mümkün değil. Bunun yerine tamiri mümkün olmayan birtakım hasarların, hataların yapılmaması için de umarız Irak Kürt yöneticileri burada bu kararı gözden geçirirler ve bu referandum kararından vazgeçerler." ifadelerini kullandı.
"Harem-i Şerif’in etrafının sarılması kabul edilebilir bir durum değildir"
Mescid-i Aksa'da yaşanan gelişmelere de değinen Kalın, şöyle konuştu: "Bildiğiniz gibi özellikle son dönemde Harem-i Şerif’te, yani Kudüs’te Mescid-i Aksa civarında yaşanan hadiseler. Bunların bizim için son derece rahatsızlık verici gelişmeler olduğunu ifade etmeliyim. Güvenlik gerekçesiyle ya da terörle mücadele gerekçesiyle özellikle Mescid-i Aksa’nın, Harem-i Şerif’in etrafının sarılması, metal dedektörler konması, oraya Filistinli Arap ve diğer Müslüman bireylerin girişinin bu şekilde perdelenmesi ya da engellenmeye çalışılması kabul edilebilir bir durum değildir. Biz bunları aynı El Halil Camii’nde olduğu gibi, 1994 ve sonrasında yaşanan hadiselerde olduğu gibi Mescid-i Aksa’nın statüsünün adım adım değiştirilmesinin bir parçası olarak görüyoruz ve bundan büyük endişe duyuyoruz. Mevcut statünün korunması, bir kere Filistinlilerin sahip olduğu uluslararası haktan doğan en temel haklarıdır, buradan geri adım atılması söz konusu değildir. Zira Filistin halkı yalnız değildir, Mescid-i Aksa yalnız değildir ve Mescid-i Aksa İsrail’in bir mülkü değildir, orası Filistinlilerindir, orası bütün Müslümanlarındır. İbadet özgürlüğü açısından da, uluslararası hukukun yanı sıra ibadet özgürlüğü açısından da Mescid-i Aksa’ya, Harem-i Şerif’e giriş-çıkışlarda bu tür kısıtlamalara gidilmesi kabul edilebilir bir şey değildir. Tersinden bir uygulama yapılsaydı, herhangi bir İslam ülkesinde Hıristiyanların yahut Yahudilerin dinî mabetlerine, kutsal mekânlarına giriş-çıkışlarda böyle kısıtlamalar acaba getirilseydi o ülkelerin tepkisi ne olurdu, Batılı ülkelerin tepkisi ne olurdu, bunu hep birlikte düşünmemiz gerekir. Dolayısıyla burada Avrupa ülkelerinin, Amerika Birleşik Devletleri’nin sessizliğini de bozması gerektiğini düşünüyoruz. Zira yarın özellikle Cuma Namazı münasebetiyle de orada yeni hadiselerin, yeni çatışmaların yaşanmasını asla arzu etmeyiz. İşte bu 2 gün önce, 3 gün önce Kudüs’ün çok önemli dini ulemasından, müftülerinden biri olan İkrime Bey’in, 70 küsur yaşlarında bir insanın bu hadiseler sırasında yaralanmış olması, bize gelen bilgilere göre bir plastik mermi isabet etmiş kendisine, gayriinsani bir durumdur. Bu insanların ellerinde silah yok, bu insanlar oraya savaşmaya gitmiyorlar. Kimseyle çatışma ya da bir kavga arayışı içerisinde değiller, kutsal mekânlarında gidip ibadetlerini yapmak istiyorlar. "
"İsrail, bu politikasından en kısa sürede vazgeçmeli"
"Bizim buradaki çağrımız, bütün tarafların, Arap dünyasının, Avrupa’nın, Amerika Birleşik Devletleri’nin ve uluslararası kamuoyunun bu konuda seslerini yükseltmesi ve İsrail’in bu politikasından en kısa sürede vazgeçmesidir." diyen Kalın, "Maalesef şunun da altını çizmek isterim ki; bu tür hadiseler yaşanırken Müslüman ülkelerin başka konuları birbirleriyle ihtilaf ederek enerjilerini heba etmeleri de aslında şu anda içinde bulunduğumuz hazin tabloyu ortaya koyması açısından üzüntü verici bir durumdur." diye belirtti.
İLKHA